Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [45. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

45. Bölüm: Büyü Bozuldu


Canavarın yaydığı sisin ve içindeki dikenlerinin bir sonu olması olay yerindeki herkesi rahatlattı.

Canavar zehirli sis püskürtmeyi bırakıp onun yerine kahverengi kaplanın bacağını kemirirken kendi bacaklarını kıpırdattı.


"Grrrr!"


Kahverengi kaplan hırladı.


"Birileri... Bizi kurtarmaya gelecek... Birileri... Gelecek..."


Zeha konuşmaya çalıştığı her seferde kan kusuyordu.


"Jooan..." Zeha'nın nefesi kesiliyordu, "Kaç ve..."


Jooan, konuşmasını engellemek için elini Zeha'nın omzuna koydu.

Jooan alev alev gözlerini canavara dikti.


"Bir kez daha..." Jooan'ın sesi uysallaşmıştı.

"Hadi bir kez daha deneyelim... Rüzgarı kullanacağım ve... Üzerine bineceğim... Seni oraya götüreceğim."


Zeha öyle düşünmüyordu.

Jooan'ın tırnaklarının gittikçe kısaldığını fark etmişti. 

Jooan bunu daha fazla kaldıramazdı.

Yine de Jooan'ı başıyla onayladı.


"Evet, lütfen..." Zeha hırıltıyla soludu. "Jooan..."


Ölüm Kılıcı'nın ağırlığını Zeha daha önce hiç hissetmemişti ama kılıç şimdi ağır geliyordu.

O kadar ağırdı ki Jooan'ın kendisini havaya kaldırmasını beklerken kılıç elinden her kaydığında tutuşunu sıkılaştırmak zorunda kalıyordu.


Ama...


Pat.


Jooan yere yıkılmıştı.


"Ahh!"


Zeha bir inilti duyunca çabucak arkasına döndü.

Jooan yerdeydi, canavarın vücuduna saplaması gereken tırnakları tamamen kopmuştu.


Canavarın vücudu, kaplanı tamamen yiyip bitirince değişime uğramıştı.

Tüylü bacakları, Jooan'ın tırnaklarını koparacak kadar uzamışlardı.


Olamaz!


Canavarın bacakları çelik kadar sert görünüyordu.


Bununla... Nasıl savaşacağız?


O anda Zeha'nın gözleri karardı.

Bayılmak üzere miydi?

Zeha yanılmıştı.

Kara bir sis kendisine ışık hızıyla yaklaşmaktaydı.





Karanlık sis dağıldığı anda Hwan, Kyeongtae'nin yere serilmiş halde olduğunu gördü.

Kyeongtae'nin durumu kritikti.

Midesinde ve omzunda derin kesikler vardı.

Hwan, Kyeongtae'nin bileğinde Kaplan Kelebeği'nin dövmesini fark etmiş olsa da onu tam zamanında kurtaranın Kyeongtae olduğunu biliyordu.

Bıçağın boynunu kesmeye ne kadar yakın olduğunu düşündükçe Hwan'ın sırtından soğuk terler iniyordu.

Ama Hwan'ın durup ölümün kıyısından nasıl döndüğünü düşünecek zamanı yoktu çünkü yaklaşan bir düşmanın saldırısından Hosu'yu korumak zorundaydı.

Kyeongtae Hwan'ın hayatını kurtarmıştı.

Hwan anlayamıyordu. 

Kaplan Kelebeği'nin amacı onları öldürmekti ama yine bir Kaplan Kelebeği üyesi olan Kyeongtae, az önce hayatını kurtarmıştı.

Bununla birlikte Hwan'ın hâlâ hayatta olmasının nedeni Kyeongtae'ydi.

Hwan, Kyeogtae'yi kollarına alıp binadan atladı.


Her şey bittiğinde Dogeon Cein'e doğru hızla koştu.

Hosu, Cein'in yanına diz çökmüştü ve yarasını kontrol etmek için gömleğini kaldırıyordu.


"Şuna bak," diye kafasını çevirmeden mırıldandı Hosu.


Cein'in yarasını gösteriyordu.


"Yarası neredeyse tamamen iyileşmiş." dedi Hosu. "Çok fazla kanamamış da."



"Ah, sanırım gereksiz yere bu kadar endişelenmişim." diye mırıldandı Dogeon, Cein'in yanına diz çökerken. Hosu Dogeon'a bakmak için başını çevirdi.


"Hey, epey hırpalanmış görünüyorsun." diye belirtti.

"Sen de." diye yanıtladı Dogeon.


Mermilerden kaçmak için ellerinden geleni yapmış olmalarına rağmen vücutları yaralarla kaplıydı.

Bir tanesi Dogeon'un alnını sıyırmış, yüzünü kanlar içinde bırakmıştı.

Dogeon elinin tersiyle alnını silerken Hosu kaşlarını çattı.


"Senin yaran da iyileşiyor." dedi Hosu.

"Ne?" Dogeon şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Öyle mi?"


Ama ben sıradan bir insan değil miyim?


"Uff..."


O sırada Cein uyandı.

Eli bilinçsizce karnına, yarasının olduğu yere gitti.


"Acıyor..." diyerek yüzünü buruşturdu. "Hepinizi öldüreceğim..."

"Bitti."

"Ne?"


Cein bunu duyar duymaz doğrulup etrafına baktı.

Sokağın iç tarafında olduğu için çok iyi göremese de uzaklarda bir yerde baygın bir adam gördü Cein.


"Kim ki bunlar?" dedi. "Neden bize saldırdılar? Kaplan değillerdi, değil mi?" diye sordu Cein. "İnsanlardı, öyle değil mi?"

"Evet, insanlar." diye öylesine onayladı Dogeon.


Dogeon'un sözleri üzerine Hosu'nun gözleri donuklaştı.


"Ama neden?" diye sordu. "Neden bize saldırdılar? Yanlış bir şey yapmadık. Yalnızca... Etrafta dolaşıp kaplan avlamaya çalışıyoruz..."


Cein'in sorusunun cevabını kimse bilmiyordu.

En başta bu karmaşanın içine nasıl sürüklendiklerini hiçbiri bilmiyordu.

Kaplan Kelebeği'nin kendilerini kontrol altında tutmak isteyeceğini biliyorlardı elbette ancak işi kendilerine pusu kurup saldırmaya kadar götüreceklerini hiç düşünmemişlerdi.

Kaplan Kelebeği Chakho ile ortak çalışmayı denemiyordu ki şehirdeki vahim durum göz önünde bulundurulunca bunu yapmaları gerekirdi.


"Hey." dedi Cein aniden. "Hani zombi ve kıyamet sonrası filmlerinde insanlar dışarıda zombiler olmasına rağmen tartışıp birbirlerinden nefret ederler ya? Yok yere kavga ederler, yiyecek ve silah gibi önemsiz şeyler için..." diye mırıldandı Cein, yere çömelirken.


"O tarz filmleri hiç anlamamışımdır." diye fısıldadı Cein. "Hiç de gerçekçi değillerdi."


Hosu ve Dogeon, henüz cümlesini bitirmemiş olsa da Cein'in söylemek üzere olduğu şeyi biliyorlardı.


Cidden gerçek olacaklarını hiç düşünmemiştim.


Tık, tık.


Adım seslerini duyar duymaz herkes başını çevirdi. 

Gelen Hwan'dı, omzunda bir adamla sokakta yürüyordu.

Hwan Cein'i görünce güçsüz bir şekilde gülümsedi.


"Hey, iyi görünüyorsun." dedi Hwan. "İyi bir uyku çektin mi?"

"Hadi ama..." diye homurdandı Cein. "Kötü yaralandım, biliyorsun. Her neyse, omzundaki kim?"

"Kaplan Kelebeği'nden bir avcı." diye cevapladı Hwan.


"Ne?" Dogeon inanamayarak gözlerini kırpıştırdı. "Neden onu buraya getirdin? Oracıkta öldürmeliydin!" diye bağırdı.

"Bana yardım etti." diyerek sakince cevapladı Hwan.

"Kime ne?" diye çıkıştı Cein. "Bizi öldürmeye çalıştılar. Gizli bir planı olsa gerek. Şu an ölüymüş gibi yaptığına bahse girerim. Kim bilir, belki de sonrasında seni arkandan bıçaklayabilmek için sana yardım etmiştir!"


Hwan Kyeongtae'yi kollarında tutarken Cein'in söylediklerini duymazdan geldi.


"Onu Kaplan Kelebeği'nin karargâhına bırakmayı düşünüyorum." dedi Hwan.

"Ne? Neden?" diyerek kaşlarını çattı Cein. "Bunu yapmak zorunda değilsin. Ayrıca en başında onlar bunu başlatmamış olsalardı hayatını kaybetmek üzere olmazdın bile." diye duygusuzca omuz silkti Cein.

"Evet, haklısın." diyerek başını salladı Hwan. "Ama..."


Cein, loş ışıktan dolayı Hwan'ın yüz ifadesini net göremiyordu.


"Sadece..." Hwan iç çekti, sesindeki bitkinlik açıkça duyuluyordu. "Sadece savaşmayı bırakmak istiyorum..."


Cein, arkasını dönüp giden Hwan'ı durduracak gücü kendinde bulamadı.

O sırada Dogeon doğrulup Cein'in omzuna dokundu.

“Önce hastaneye git.” diye tavsiyede bulundu Dogeon. 

“Hwan’la birlikte Kaplan Kelebeği karargâhına uğradıktan sonra orada olacağım.”

Hosu, Hwan ve Dogeon gözden kayboluncaya kadar izledi. Düşünceler Hosu'nun zihnine hücum etmişti.

Savaşırken bunu düşünme zaman bulamamıştı. 

Kafası karışmış ve canı sıkkındı.


“Ben gerçekten...”


Cein kafasını sallarken iç çekti.

“İnsanlardan sıkıldım ve bunaldım.”

Hosu da aynı şekilde hissediyordu.





Heoseo eş kaplanın kükremesini duydu. 

Olay yerine vardığında inanılmaz bir şeyle karşılaştı. 

Bir canavar kaplanı kemiriyordu.

Canavarın yüzlerce dişi olmasına rağmen kaplanın vücudu tek seferde yok etmek için çok sertti.

Heoseo kahverengi kaplanı fark etti. 

Bulti’nin yandaşlarından biriydi.

“Bu...”

Heoseo’yla beraber gelen gümüş kaplan Jichu, dehşet içinde çığlık atmaktan başka bir şey yapamadı.

Heoseo canavara doğru hemen atak yaparken ona tepki gösteremedi. 

Canavar tüm zehirli sisini Zeha ve diğerleriyle savaşırken harcamış olsa bile zehir hala havada asılı duruyordu.

Kaplan keskin koku duyusuyla havadaki kötü kokuyu hemen fark etti.

Bunun çaresine tek seferde bakmalıyız.

Heoseo emir verme gereği duymadı. 

Ne de olsa bu üst düzey kaplan tam olarak ne yapması gerektiğini biliyordu. 

Jichu ve Ogyeop sırasıyla canavara önden ve arkadan saldırırken Heoseo ve Hara yanlardan saldırdılar.

Dört üst düzey kaplan tek seferde saldırdığından canavar yüksek sesle kükredi.


Küt.



Tırtıla benzeye devasa canavar yere yığıldı ve kemirmekte olduğu kaplanı tükürdü.

Ciddi derecede yaralanmış olan kahverengi kaplan acı içinde kükredi.

Yine de kimse iyi olduğunu kontrol edecek zamanı bulamadı.

Kaplanlar, çoğu yaratığın en savunmasız hallerinin bir şeyler yedikleri zaman olduğunu biliyorlardı. 


Ve bu yüzden canavar yemeye çalıştığı şeyi şimdi tükürdüğü için karşılık verecekti.

Üst düzey kaplanlar tüm güçlerini topladılar.

Ogyeop sırtını düzeltti ve elini canavarın metal gibi kafasına yerleştirdi, gücünü canavarı hipnotize etmek için kullandı.

Ama bu işe yaramadı.


Neden hipnotize edemiyorum? Şimdiden çok fazla güç kullandım!



Ogyeop’un utancı kısa sürdü.

Heoseo uzun pençelerini canavarın vücuduna saplamak için saldırdı ve acı içinde tiz bir çığlığa sebep oldu.

Her yöne hareket eden uzun bacakları kütürdedi.

Canavar onun en zayıf kısmı olan midesine saldırmaya odaklanırken kaplan yaratıkların bacakların arasından sıyrılıp kaçtı.

Ogyeop, canavarın arkasına süzüldü ve havaya doğru sıçradı. Yere doğru iniş yaparken vücudunu iki büklüm yaptı. 

Vücudu, canavara doğru uçan bir torpido gibiydi.

Ogyeop uzun pençelerini yaratığın arkasından derisine sapladı. 

O kadar derine sapladı ki midesinin iç kısmına ulaştı.


“Ahh!” Ogyeop acıyla bağırdı.


Canavarın içinde bir damla bile kan yoktu, sadece zehir vardı.

Buna rağmen Ogyeop pençelerini canavarın derisinden geri çekmedi.

Onun yerine pençeleri hala canavara saplıyken kendini iyileştirmek için gücünün birazını kullandı.

Jichu da karşısında aynı şeyi yapıyordu.


“Aaaaaaaaaahh!”


Canavar,  bedeni parçalara ayrılırken delice feryat ediyordu.

Canavarın çığlığı oradakilerin kulak zarını patlamaya yetecek kadar yüksek olmasına rağmen hiç kimse kulaklarını kapatmadı.

Tam o anda Heoseo havaya doğru sıçradı ve bacakları ile yaratığın başını sıkıştırdı. 

Daha sonrasında pençelerini Ogyeop'un az önce pençelerini geçirdiği yere sapladı.

Heoseo, güçlü zehir kollarını uyuşturmasına rağmen geri adım atmadı. 

Buna karşılık tırnaklarını yaratığın beyninin daha derinlerine doğru batırdı.

İşte tam o anda tuhaf bir şeyler oldu. 


Güm!


Yer sallandı.

Kaplanlar belirli bir hedefe kitlenmiş, havada salınan bir gücün varlığını hissettiler.

Üst düzey kaplan o garip gücün toplandığı yere bakmaktan başka bir şey yapamadı.

Karanlığın ortasında elinde siyah kılıcı olan uzun bir adam dikiliyordu.

Heoseo kendi kendine mırıldandı:


“Tabae…”





DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, glow, micmic, jeeykev @ BTSTurkey

Kontrol: glow, starshine @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR

Yorumlar