Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [44. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

 44. Bölüm: Tırtıl




Bu yanlış. 

 

Kyeongtae içinden böyle düşündü. 

Seongjin, sıradan bir adama eğer kendilerine yardım ederse onu koruyacaklarına dair söz verdiğinden beri bunun yanlış olduğunu düşünüyordu Kyeongtae.

Ya da belki de daha uzun zamandır böyle düşünüyordu.

Hunter uygulamasını kullanan insanlardan ücret toplamaya başladıklarından beri bunun yanlış olduğunu düşünüyordu Kyeongtae.

Ne var ki bu düşüncelerini dile getirmemişti.

 

İnsanlar Kyeongtae'nin küçükken zor anlayan ve kalın kafalı biri olduğunu söylerlerdi.

Kyeongtae, insanların onu saf ve kibar olarak nitelendirdiklerinde kendisine iltifat etmediklerini ancak 20 yaşına geldiğinde idrak edebilmişti.

Kyeongtae haklı olduğu bir şeyi savunmaya geçtiği her an arkadaşları;

 

"Muhallebi çocukluğu yapma!" derlerdi.

"Evet, bırak şunu. Bu dünyadaki tek kibar kişinin sen olduğunu mu sanıyorsun? Biz de neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliyoruz. Ama yalnızca doğru olanı yapamayız. Hayatta istisnalar vardır."

 

Bu, Kyeongtae'nin doğru olanı savunmakla hata ettiğini düşünmesine sebep olmuştu. Bir şeye kötü ve yanlış demesinin bir hata olduğunu düşünmeye başlamıştı. 

Ve böylece Kyeongtae çoğunluğa uymaya karar verdi.

Diğerleri ahlaksız şakalar yaptıklarında komik olmasalar bile kendini gülmeye zorladı.

En sonunda bu devasa akran baskısı Kyeongtae'yi, sonucunda hak ettiğinden çok daha fazla ceza aldığı soygunculuğa itti.

Yine de Kyeongtae arkadaşlarını suçlamıyordu. 

Ne de olsa arkadaşlarını durdurmadığı için o da suçluydu.

 

Kyeongtae Kaplan Kelebeği'ne girdiğinde de durum aynıydı.

Etrafında olup biten bütün yanlış şeylere göz yummuştu.

Ahlak bekçisi damgası yemek istememişti. Dongcheol'ün gözüne girmek istemişti.

Diğerlerinin onu muhallebi çocuğu olarak görmesini istememişti.

 

Ama yine de... Bu yanlış.

 

Kaplan Kelebeği üye kaybediyordu.

Kyeongtae, diğer ekiplerin üyelerinin avlanmaya gittikten sonra ortadan kaybolduklarına dair dedikodular duymuştu.

Silah imalatçıları ve zanaatkarların birer birer ortadan kaybolduğunu da duymuştu.

Şehirde bir şeyler oluyordu.

Tam olarak ne olduğunu anlayamasa da şehirde kaplan istilasının yanı sıra başka işler de dönüyordu.

Ancak Dongcheol bu hikayelerin hiçbirine kulak asmıyordu.

Kyeongtae, Dongcheol ve Seongjin'i anlamıyordu.

 

Şu anda şehri korumak için birlikte çalışmalıyız. Chakho'nun kimseye zarar vermek gibi bir derdi yokken neden onlarıöldürmeye çalışıyorlar ki?

 

Neden diğer yüksek performanslı ekiplere pusu kurarak onlardan kurtulmaya çalışıyorlar ki?

 

Her şeye rağmen Kyeongtae, sorularını zihninin bir köşesine iterek yalnızca Seongjin'e itaat ediyordu.

Fakat Chakho üyelerinden birinin ateşlenen ilk silahla yere yığıldığı görünce bu durum değişti.

 

"Kaçın!"

 

Refleks olarak bağırmış ve ekip üyelerinin ona karşı tavır almasına sebep olmuştu.

 

"Seongjin, gözümü senin üstünde tutmamı söyledi." diye homurdandı Kyeongtae'nin astlarından biri. "Bize ihanet edeceğini söyledi."

 

Astını haklamayı denemeden hemen önce  Kyeongtae'nin bir anlığına dili tutuldu.

Fakat ona karşı kolayca kazanabileceğini bilmesine rağmen astının canını yakmak istemedi.

Ve böylece kaçmaya karar verdi, fakat bu sefer de ekip üyelerinden bir başkası öne doğru hücum edip onu yere serdi.

Binanın çatısına konuşlanmış iki üye vardı.

Kendisi dışında herkesin Dongcheol ve Seongjin ile birlikte bu plana dahil olduğunu fark etti Kyeongtae.

 

Diğer ekip üyeleri Kyeongtae'yi haklamak için öne atılınca dövüş başladı. Karanlık sis de o anda ortaya çıkıp etkili bir şekilde dövüşlerini yarıda kesti.

Güçlü bir kaplanın üreteceği türden bir sisti.

İki ekip üyesi, sisi görünce telaşlandı.

Kyeongtae bu kaçma fırsatını değerlendirdi ve merdivenlere doğru emekledi.

 

Silah sesleri ve çığlıklar havayı doldururken kıyamet koptu.

 

t!

 

O anda Kyeongtae çatıda birini duydu.

 

Tak! Pat!

 

Bir hamleyle üyelerden ikisinin yere düştüklerini duydu Kyeongtae. Bir şeyden darbe yemiş olmalıydılar.

 

Kaplan gibi durmuyor...

 

Daha sonra Kyeogtae havada uçuşan okların vızıltısını duydu.

O an Chakho'dan birilerinin bir yay kullandığını hatırladı.

Kyeongtae'den daha genç duran kibar görünümlü biriydi.

Silah sesleri ve çığlıklar her yerde duyulmaya devam etmesine rağmen Kyeongtae bir rahatlama hissetti.

O anda Chakho üyesine arkadan yaklaşan birinin varlığını hissetti.

Kyeongtae yaklaşan kişinin, her kim olursa olsun, niyetinin Chakho üyesini öldürmek olduğunu biliyordu.

Karanlık sis ortaya çıktığında bile ekipte arkadaşları Chakho üyelerini öldürmeye sadık kalacaklardı.

Kyeongtae neden böyle bir şey yaptığını bilmeden adamın önüne atladı.

 

 Tak!

 

Hwan'ın boynuna girmesi gereken bıçak onun yerine Kyeogtae'nin omzuna saplanmıştı. 

 

"Of!"

 

Adam bıçağı yerinden çıkardı ve Kyeongtae'nin çığlıkları arasında midesine sapladı.

Omzundaki acı yüzünden Kyeongtae kendini koruyamamıştı.

 

Küt.

 

Kyeongtae geriye doğru sendelerken Hwan'a çarptı.

Hwan hemen Kyeongtae'yi yan tarafına çekti ve saldırgana bir tekme savurdu.

 

Adam düşmemeye çalıştı ama Hwan daha hızlı hareket ediyordu.

Attığı iki ok adamın midesine ve kalçasına saplandı.

 

"Ahhhh!"

 

Adam iki büklüm olunca Hwan adamın başına tekme attı ve adamı bayılttı.

Karanlık sis yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı.

 

 

 

Şu an bir binanın çatısında olan Dogeon biraz ilerisinde bir adamın koşarak kaçtığını fark etti.

Kim olduğunu bilmesi için yüzünü görmesine gerek yoktu.

Sonuçta Dogeon onu daha önce de görmüştü. 

O Seongjin'di.

Dogeon silahını ona doğrulttu ve tetiği çekti.

Mermi direkt Seongjin'in sırtına saplanıp omurgasını parçaladı.

İki büklüm olan Seongjin yere yuvarlanırken karanlık sis de artık dağılmıştı.

 

 

 

Zeha zehirden kendini sakınmak için ileriye doğru yuvarlandı.

Mavimsi-yeşil zehir yere damlayıp birkaç saniye içinde erimeye başladı.

 

"Bu da ne?!"

 

Yakaladıkları kahverengi kaplanın gözlerinde aniden bir korku belirdi.

Canavar, yaşlı bir insanın yüzüne sahip olan altı metre uzunluğunda bir tırtıldı.

Ama kocaman ve uzamış yüz hatlarında insandan eser yoktu.

Gözleri çukurlaşmış ve kırmızı, burnu çöküktü. Birkaç sıra jilet gibi keskin diş ağzında yer edinmişti.

Haru ipini kaplandan geri çekip canavara doğru savurdu.

Canavar yeniden ağzından zehir püskürttü.

Üzerine gelen zehir yüzünden ip zayıf bir şekilde sarsıldı ve pat diye yere düştü.

Tırtıl ayaklarını kıpırdatarak Zeha ve diğerlerine doğru ilerledi.

 

Onun vücudu da mı zehirli? Kesersem kılıcım zarar görür mü?

 

Çelik kadar sert görünen başının aksine tırtılın vücudu yumuşak görünüyordu.

 

Jooan, canavarın dikkatini dağıtabilir misin?” diye sordu Zeha. Vücudunu kesmeye çalışacağım.”

 

Ve böylece Jooan havaya sıçradı.

Tırtıla pençe atmaya çalıştı ancak tırtıl onu kolayca savuşturdu.

 

Biliyordum. Kafasını ezmek kolay olmayacak.

 

Zeha kılıcını daha da sıkı kavradı. Tam o sırada...

 

Şap!

 

Mavi-yeşil renginde görünen bir sis, tırtılın vücudundan fışkırdı.

 

Zehir!”

 

Haru, Zehayı kenara iterken bağırdı.

Haru sayesinde Zehaya zehir bulaşmadı. 

Yine de bir şeyi unutmuşlardı. 

Orada hâlâ henüz kaçamamış siviller vardı.

 

Ah... Ahhhh!!!!

 

Zeha ve Haru panik dolu çığlıkla arkalarını döndüler. Çiftin tam gözlerinin önünde eriyip çürüdüğünü gördüler. Zeha, çiftin pelteye dönüşmesini izlemekten başka bir şey yapamadı.

 

Püf!

 

Tam o sırada, canavar daha fazla sis püskürttü. Zeha sisin yalnızca karnından geldiğini fark etti.

 

Sanırım sırtını kesmeliyim.

 

Tam Zeha canavara arkadan saldırmak üzereyken...

 

n!

 

Dikenli ve keskin bir şey her yerden çıkmaya başladı.

Her biri büyük bir güçle uçup duvarlara ve yere saplandı. 

Bazıları Zehanın sağ kolunu kesti.

 

Ahh!

 

Derisini delip geçtikleri an Zehanın vücuduna acıyla doldu.

Dikenlerdeki zehir damarları boyunca yayılmaya başladı. 

Zeha yumruğunu sıktı.

Gücünü sağ koluna aktardı. 

Bunu içgüdüsel olarak yapmıştı. 

Zehanın gücü tsunami gibi sağ koluna geçti. 

Kolu ısınmaya başladı ve bir çelik kadar sert oldu. O sırada kolundaki dikenler dışarı fırladı.

 

Pat.

 

Yine de Zehanın kaybedecek zamanı yoktu. 

Vücudunun kendi kendini iyileştirdiğini bile fark etmedi. 

Zeha canavarı öldürmeye kararlıydı.

 

n!

 

Zeha canavara arkadan saldırmaya çalışacakken canavar tekrar dikenlerini fırlattı. 

Zeha bu kez durmadı. Durmasına gerek olmadığını biliyordu.

Dikenler sert derisine çarpıp çınladı ve üzerinde zar zor birkaç çizik yarattı. 

Ancak vücudu onu zehirli sisten koruyamıyordu.

Buna rağmen zehir solunum sistemine sızıp yavaşça akciğerlerini yutarken derisi kendini iyileştirip karşı koymaya devam ediyordu.

Zeha'nın bedeni, zehre tek başına direnmesine rağmen canavarın zehirini etkisiz hale getirecek kadar güçlü değildi çünkü henüz gücünü tam olarak geliştirmemişti.

Yalnızca canavara saldırmak için kuyruk darbelerinden kaçarak yoluna devam etse de çoktan nefesi kesilmişti. 

 

Öhö.

 

Zeha kan kusmasına rağmen canavarın sırtına atladı. 

Canavar ise sırtında bir şeyin olduğunu hissedince vücudunu şiddetli bir şekilde salladı. 

Jooan canavarın boynunu hançerlemeye çalıştı ancak canavar onu üstünden attı. 

Canavar Jooana doğru döndü. 

Zeha vücudunu sertleştirdi ve canavarın dikenlerini Jooan'a fırlatacağını hissettiğinde kendini Jooan'ın üzerine attı. 

Bu, yapabileceğini daha önce fark etmediği başka bir şeydi.  

Tam o sırada Zeha'nın sırtına birden fazla zehirli diken isabet etti, çoğu yere düştü, bazıları ise Zeha'nın derisine saplandı. 

Bunun nedeni zehrin ona zarar vermesiydi, bu yüzden Zeha gücünü tam olarak kullanamamıştı. 

 

Zeha yine kan kustu. 

 

Ancak yine de Zeha, organları onun içinde bükülüyor ve dönüyormuş gibi hissederken bile savaşmaktan vazgeçemeyeceğini biliyordu.

O sırada Haru, canavarın dikkatini dağıtmaya çalışıyordu.

Kahverengi kaplan da aynı şeyi yapıyordu.

Canavara karşı birlikte çalışmalarına rağmen, Haru ve kahverengi kaplan canavarın zehirli sis ve dikenleri yüzünden yavaş yavaş güçlerini kaybediyorlardı.

Kaplan havaya sıçramaya çalıştı ancak tam da o anda canavar ağzını açtı. 

Haru, kahverengi kaplanı ipiyle geri çekmeye çalıştı ama boşunaydı.

 

Çıtırt!

 

Canavarın keskin dişleri kahverengi kaplanın ayak bileğini parçaladı. 

 

"Hrrrrrrr!"

 

Kahverengi kaplan kükredi. 

Elinde kılıcıyla sendeleyen Zeha'nın gözlerinden kanlı yaşlar dökülmeye başladı.

Zehir güçlerini tamamen bastırmıştı. 

Bu durum Haru ve Jooan'da da gerçekleşiyordu.

Vücutlarının her yerinde siyah benekler oluşmaya başlamıştı.





DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: glow, starshine, micmic, Junior @ BTSTurkey

Kontrol: starshine, glow @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR

 


Yorumlar