Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [43. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

 


43. Nasıl Oluyor Da…

Bölüm 43: Nasıl oluyor da...

 

Hosu, Cein, Hwan ve Dogeon Hunter uygulamasının verdiği konuma ulaştıkları zaman somurtkan bir adamı karşılarında dikilir halde buldular.

Kalın çerçeveli gözlük takan adam, Hosu ona yaklaşınca geriledi.

 

"Hunter uygulamasını kullanan sen miydin?" diye sordu.

"Evet, bendim." şeklinde cevapladı adam.

"Ee..." diye mırıldandı Hosu, "Kaplanlar nerede?"

"Oradalar... Arkadaşım..." diye birden konuşmasını kesip sokağı işaret etti.

 

Bu adamla ilgili garip bir şey var.

 

Bir kaplan, arkadaşını öldürüyorken nasıl bu kadar sakin kalabilir?

 

Daha da ilerlemeden durdurdu kendini Hosu. Şu an böyle önemsiz soruların zamanı değildi.

Yaşam ya da ölüm söz konusu olduğunda geçen her bir saniye büyük bir fark yaratabilirdi.

Tek bir saniye bile, bir kaplanın aksi halde kurtarabileceği bir insanı kaçırması ya da o insana işkence etmesi için yeterliydi.

Hwan ve Cein çoktan sokağa doğru koşturmuşlardı.

Hosu ve Dogeon da onları izledi.

Ama ne insana saldıran bir kaplan sesi işitmiş ne de bir kaplan saldırısı sonrası genelde havada kalan o keskin kan kokusunu duymuşlardı.

 

Cein, sokağın sonuna ulaştıklarında sert bir bakış attı.

 

"Bu da ne! Burada bir şey yok." etrafa bakarken söyleniyordu.

"Saldırıya dair hiçbir iz yok."

 

O anda...

 

Pat!

 

Bir silah sesi havada yankılandı.

 

"Kaçın!"

 

Birisi bağırdı.

 

"Ahh!"

 

Cein gözlerini kocaman açtı.

 

"Cein!"

 

Dogeon ve Hwan haykırdı.

 

"Ihh..."

 

Cein karnını tuttu.

 

Pat.

 

Ve yere yığıldı.

 

 

 

 

 

Zeha, diğer kaplan gelmeden çizgili kaplanın başını kesti.

 

"Kaçın, buradan çıkmalısınız."

 

Zeha yerde hâlâ korkudan tir tir titreyen çifti uyardı.

Yanında Jooan ve Haru olmasına rağmen bir grup kaplana karşı şanslarının olmadığını biliyordu.

Kaplanlar sayıca üstündü.

 

"Kaçın!"

 

Yerdeki adamı uyarıp zorlayarak ayağa kaldırdı Jooan.

Ama çok geçti.

 

Fışt!

 

Jooan'ın tüyleri diken diken oldu.

Gelen hamleden sakınmak için zıplamak üzereyken bunu yaparsa çifti tehlikeye atacağını fark etti.

Bu yüzden Jooan, onları korumak için kollarını kaldırdı.

 

Cırt!

 

Jooan'ın sahip olduğu kaplan gücü kolunun ikiye ayrılmasını engellese de kaplanın pençeleri etinde derin yaralar açmıştı.

O anda Haru'nun ipi kaplana doğru uzandı ve sağ kolunu sardı.

Haru, kaplanı Jooan'dan uzaklaştırırken olduğu yerde duruyordu.

Kahverengi kaplan, Haru tarafından sürüklenirken diğer arkadaşının ölmüş olduğunu fark edince uzun uzun uludu.

 

“Hrrrrr!”

 

Zeha onu hemen susturmak için dirseğini kaplanın karnına geçirdi.

 

"Ahhh!"

 

Kahverengi kaplan birkaç kez öksürdü.

Daha sonra Zeha’nın ilgisi çekmek için daha da abartılı bir şekilde numara yapmaya karar verdi. O sırada Zeha’ya vurabilmek için gizlice yumruğunu sıkıyordu.

Ama kaplan Zeha’nın karına pençe atamadan önce Zeha, saldırıdan kaçınmak için bir takla attı.

Bu sırada Haru kaplanın sol kolunu bağlayabilmek için ipini uzattı.

Zeha ayağa kalkarak kaplana yavaşça yaklaşırken kılıcını da arkasından getiriyordu. Kaplanın kafasını kesmeye niyetlendiği açıktı.

Fakat Jooan bunu yapamadan onu durdurdu.

 

“Bekle Zeha. Kaplana soracağımız bir soru var.” diye mırıldandı Jooan.

“Ah...”

 

İşte o zaman Zeha, kaplanı etkisiz hale getirdiklerini anladı.

Kahverengi kaplan kendini kurtarmak için boşu boşuna çabalarken sızlandı. Ancak Haru’ya karşı şansı yoktu. Ayrıca çizgili kaplana göre daha güçsüz görünüyordu.

Tam o sırada kaplan ona saldırmak için Haru’ya doğru harekete geçti. Ama Haru kolayca kaplanı karnından tekmeledi ve ipini, kaplanın etrafını daha da saracak şekilde döndürdü. Sonra, Haru onu yere düşürmek için dizlerinin arkasını tekmeledi.

Haru ayağını kaplanın üzerine bastırdı.

Kaplan homurdanmaya çalıştı ancak Zeha yanına çöküp eliyle kaplanın ağzını kapattı.

Kahverengi kaplan Zeha’ya düşmanlıkla baktı.

 

“Arkadaşlarını çağırmayı aklından bile geçirme.” diye uyardı Zeha. “Sadece sana bir soru sormak istiyorum.”

“...”

“Bulti için mi çalışıyorsun?”

 

Kaplan gözlerini kıstı.

Zeha konuşmasına izin vermek için elini ağzından çektiğinde Zeha’ya tükürdü.

 

“İnsanlar arasında melez bir avcı olduğunu duydum. Sen, o olmalısın. Sen Pungrae ve o şamanın çocuğusun, değil mi?” diye sordu kaplan.

“...”

“Pungrae’nin gücüne sahip olmalısın. Sadece özel güçlerin olduğu için dünyanın ayaklarının altında olduğunu mu sanıyorsun? Bizden kurtulabileceğini gerçekten düşünüyor musun?”

“Bunu başlatan siz kaplanlarsınız.” dedi Zeha sakince.

“Hayır.” diye reddetti kaplan. “Bunu başlatan sizsiniz. Bu savaş tamamen sizin yüzünüzden başladı. Hayır, bekle. Hepsi seninle aynı soydan gelen o kırma yüzünden. Her şey, hepimize ihanet eden o pislik Tabae yüzünden.”

 

Tabae.

Kaplan, Cein’in geçmiş hayatlarında gördüğü adamın ismini söylemişti.

Ona hain diyerek Tabae’ye lanetler okuyordu.

Cein bu kısım hakkında onlara hiçbir şey söylememişti.

Zeha ve diğerleri, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmedikleri için Tabae’yi savunamadılar.

Tek bildikleri Tabae’nin Sinsi’deki barışı sağlamak için gönüllü bir şekilde savaşmış olduğuydu.

 

“Tabae, Sinsi için savaştı.”

“Ah.” Kaplan bir kaşını kaldırdı. “Sanırım sen de Tabae hakkında bir şeyler biliyorsun. Pungrae’den mi duydun?”

“Hayır, bana onun hakkında hiçbir zaman bir şey söylemedi. Siz kaplanlar, bana onun hakkında bir şey anlatma fırsatı bile bulamadan öldürdünüz onu.”

 

Kaplan hafifçe duraksadı. Fakat kimse bir şey fark etmeden kendini tekrar toparladı.

 

“Hainler ölmeyi hak eder.” dedi kaplan. “Pungrae, Tabae ve ayıların bize ne yaptığı biliyordu.” diye cevapladı. "Sonra da gidip bir ayıya aşık oldu, kız kardeşini Tabae'nin ellerinde kaybetmiş olmasına rağmen..."

 
 

Tam o sırada...

 

"Ha... Vay... Ah..."

"Ah... Ha..."

 

Arkalarındaki çift anlaşılmaz sesler çıkarmaya başlamıştı. Zeha neler olduğunu görmek için arkasını döndü. Çift, Zeha’nın arkasında kalan tarafa doğru bakıyordu.

O anda,

 

“Ah! Bu da neydi?!”

 

Kahverengi kaplan çığlık attı.

Zeha tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.

 

Burada bir şey var.

 

Zeha, bir şeyin arkasında bir yerde pusuda beklediğini hissetti.

Son derece kötücül ve karanlık bir şeyin.

Bu şeyin varlığını doğrulamak için Zeha'nın dönüp arkasına bakmasına bile gerek yoktu.

Orada olduğunu biliyordu.

Geçen sefer gördüğüm canavar.

 

Zeha kılıcının kabzasını kavrayıp arkasını döndü.

Bunu yaptığı sırada canavar, iğrenç kokulu zehrini Zeha'ya fışkırttı.

 

 

 

Yakala!

 

Hwan, yere yığılmadan önce Cein'i yakaladı.

Hosu hemen etrafa göz attı.

Zaten kuvvetli olan duyularını kaplan gücüyle daha da keskinleştirdi.

 

Bir kaplan değil.

 

Hosu, bir kaplanın varlığını sezmemişti.

 

"Çatının sağ tarafında iki insan var."

 

O sırada daha fazla silah ateşlendi.

 

Pat! Pat! Pat!

 

Çok sayıda mermi Hosu ve diğerlerine doğru uçtu.

Hatta bazı mermilerin kendilerini hedefe doğru yönlendirdiklerini gören Hosu bunun, mermiler kaplan avcılarının gücünü taşıdığı için mümkün olabileceğini düşündü.

 

Bu böyle devam edemez.

 

Ve böylece Hosu, derinlerinde gezinen kaplan gücünü kullandı.

 

Parlak, kırmızı bir enerji ortaya çıkarak şafak vakti parıldayan güneş gibi etrafa yayıldı.

Hosu, Dogeon'u hafifçe ittikten sonra Cein'i taşıyan Hwan'ı tuttu.

İyi olduğundan emin olmak için Dogeon'a baktı.

Dogeon öne yuvarlanarak bir elektrik direğinin arkasına saklanıp silahını ateşledi.

Mermiler uçarak havadaki yönlendirilmiş mermileri vurdu.

 

Pat! Pat! Pat!

 

Mermiler, az önce Hosu ve diğerlerinin durduğu noktaya çarptı.

 

Hosu hemen mermileri saydı.

 

Burada yaklaşık otuz kişi var.

 

Pat! Pat!

 

Havada daha fazla silah sesi yankılandı.

Bu sefer mermiler, hâlâ elektrik direğinin arkasında saklanan Dogeon'u ve de Hosu'yu hedef almıştı.

Hosu Hwan'ı tutarak mermilerden kaçınmak için sıçardı. Sonrasında tekrar gücünü kullandı.

Hosu, kolları ve bacakları boyunca karanlık enerjiyi yoğunlaştırıp etrafa yaydı.

Karanlık sisin ortaya çıkışı bölgedekileri telaşlandırdı.

 

"Bu, bu da ne?" diye haykırdı birisi.

"Bu bir kaplan!" diye bağırdı diğeri. "Burada bir kaplan var!"

"Hayır, bu yalnızca şu veledin işi." diye reddeti birileri.

"Dalga mı geçiyorsun? İnsanlar bunu yapamaz! Bu bir kaplan! Hadi ama!"

 

Hosu'nun gözleri kan çanağına döndü.

 

Neden?

 

Hosu anlamıyordu.

 

Aklı yerine geldi. Kalbi alev alevdi. Daha önce farkında olmadığı bir güç içinde tutuşuyordu.

 

Dogeon ilerlemiş hisleri sayesinde gözleri kapalıyken bile düşmanının hareketlerini tespit edebiliyordu.

Dogeon silahını hedefe doğrulttu.

 

Bang! Bang! Bang!

 

Silahını birkaç kez ateşledi.

 

"Ah!"

"Ahhh!"

"Ayyy!"

 

Kusursuz atışlardı.

Bir hayli yüksek haykırışlar alanda yankılanıyordu.

 

5 tanesini indirdim.

 

Hâlâ yaşıyor olsalar bile savaşacak durumda değillerdi.

Silahını ateşlemek Dogeon'un sadece 10 saniyesini almıştı.

Sonraki birkaç saniyede ise 7 kişiyi daha haklamıştı.

 

Hwan da orada boş durmuyordu.

Cein'i dar ve güvenli sayılabilecek bir yere yerleştirdikten sonra yandaki evlerin birinin çatısına doğru zıpladı.

Hwan bu zıplayışın ne kadar olağanüstü olduğunun farkına varmamıştı.

Çatıya çıktığında etrafta iki insanın varlığını hissetti.

Karanlıkta rastgele gezinip kaçmaya çalışırken Hwan yayı ile onlara vurdu. Daha sonra onları yakalayıp çatıdan aşağı fırlattı.

Bina çok yüksek olmadığı için bu ölümcül bir düşüş değildi.

Hwan dizini çıkıntıya dayayıp düşmanlarına birkaç ok daha attı.

 

"Ahhh!"

 

Oklar tam isabet düşmanları vuruyordu.

Hwan acımasızca düşmanlarını ok yağmuruna tutmaya devam etti, duyulan çığlık ve uğultular okların hedefi vurduğunu doğruluyordu.

 

Bu arada Hosu binadan kaçan düşmanları indiriyordu.

Kara sis, her hareketiyle etrafına doğru yayılıyordu.

Hwan, Hosu'yu koruyup düşmanlarına ok yağdırmakla o kadar meşguldü ki arkasından birinin sinsice yaklaştığını fark etmedi.

 

Chakho ne kadar güçlü olursa olsun Kaplan Kelebeği'nin de genlerinde taşıdıkları antik güçleri vardı.

Bu yüzden Hwan, arkasından sessizce yaklaşan avcıyı fark etmedi.

Yeteri kadar yakınlaştığı anda bıçağını çekti avcı.

Ve hiçbir şeyden haberi olmayan Hwan'ın boynuna doğru indirdi bıçağı.





DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, micmic, glow @ BTSTurkey

Kontrol: glow, starshine @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar