Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [39. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

 

39. Babamız


Bölüm 39: Babamız

 

Kadının tıpkı bir örümcek gibi 8 tane bacağı vardı. Ama bir örümcekten daha hızlı hareket ediyordu.

Sekiz bacağının her biri sanki canlıymış gibi davranıyordu.

 

O kadar hızlı hareket ediyordu ki Hupo gibi rüzgar hızında olan üst düzey bir kaplan bile ona ucu ucuna yetişebiliyordu.

Tek yapabildiği kadının bacaklarından kendini sakınmaktı.

Kucağındaki çocuk da yavaşlatıyordu Hupo'yu.

Hupo bunun sonunun iyiye gitmeyeceğini anlayınca çocuğu aceleyle ebeveynlerine verdi.

 

"Kaçın, insanlar!"

 

Pençelerini çıkarırken dişlerini gıcırdattı Hupo.

Tam o karanlık sis yeniden yayılmaya başlayıp Hupo'nun vücudunun sararken...

 

Cızzt!

 

Örümcek kadının bacaklarından biri Hupo'nun karnını kesti ve derin bir yara açtı.

Yine de Hupo zıplayıp kendisini örümcek kadına doğru fırlattı. Yaratığın gözleri, bir burnu ya da ağzı yoktu.

İğrenç bir görüntüydü.

Kadını kafasından yakaladı ve özel gücünü harekete geçirdi.

 

Halüsinasyon ve hipnoz.

Bunlar, üst düzey kaplanlardan sadece seçilmiş birkaçının sahip olduğu güçlerdi.

Ama Zeha'ya karşı kullandığında işe yarayan bu güç, Hupo'nun karşısındaki düşmanına etki etmiyordu.

 

"Yiaaaaah!"

 

Örümcek kadın kollarını kolayca kurtarıp Hupo'nun yaralı karnına saplarken tiz bir çığlık attı.

 

"Ahhhh!"

 

Üst düzey bir kaplan olmasına rağmen organlarının birbirinden ayrılması Hupo'ya büyük bir acı veriyordu.

Keskin acının yarattığı mide bulantısı Hupo'yu fena çarpmıştı.

Örümcek kadın, yaralarına bakmak için kendini kenara çeken Hupo'ya nefes alma fırsatı bile vermedi.

Hupo'ya doğru şimşek hızıyla yaklaşırken tüm bedeninden beyaz bir şey püskürtüyordu.

 

Bu, aşırı derecede yoğun bir ağ idi.

Hupo kendisine doğru uçan ağı pençeleriyle parçaladı.

Zıplamaya çalışırken bir an durarak kaçamayacak kadar korkmuş ve hâlâ köşede titreyen insanları gördü.

 

Evlerine giden kapının önünde duran örümcek kadını görünce insanların neden oradan kaçamadıklarını birden fark etti Hupo.

 

"Lanet olsun!"

 

Hupo, havaya zıpladığı anda yaratığın insanlara saldıracağını biliyordu.

 

Ama neden insanlara yardım edeyim ki?

 

Yine de Hupo'nun bedeni, düşüncesine göre hareket etmedi.

Daha farkına bile varmadan Hupo pençelerini çıkarmış ve örümcek kadına doğru hamle yapmıştı.

Ama bu hamle deriyi parçalamaktan ziyade sadece sıyırıp geçti.

 

Örümcek kadının kaya gibi sağlam derisi onu koruyordu.

O anda örümcek kadın bacaklarından üç tanesini Hupo'nun pençelerine doladı.

Hupo pençelerini çekmek için hamle yapmış olsa da artık çok geçti.

Örümcek kadın geriye kalan bacaklarını Hupo'nun boynuna, göğsüne ve kollarına acımasızca darbeler indirmek için kullanıyordu.

"Ahh!"

 

Örümcek kadın bacaklarını vücudunda daha da derine daldırırken Hupo, canının bedenini terk ettiğini hissetti. Midesi bir önceki saldırıdan dolayı zaten bolca kanıyordu.

 

Hupo olanlara inanamadı.

 

Böyle öleceğine inanamıyordu.

 

Hupo, kendini bildi bileli hayatını ve kabilesini yeniden kurmanın özlemini çekiyordu. Yine de bu şekilde ölecekti. İnsanları korurken ölecekti. Her şey karanlığa gömülmeye başlamıştı.

 

"Iyy! Bu da ne?!"

 

Hupo'nun bayılmadan önce duyduğu son şey tanıdık bir sesti.

 

 

 

 

Zeha ve ekibi, 7. Bölge'den gelen haberi Avcı'dan alır almaz koştular. Ancak diğer avcıların aceleyle yanlarına geldiklerini görünce durdular. Avcıların oyunlarının çalınmasından asla hoşlanmadıklarını biliyorlardı.

 

Bir süre sonra aynı yerden Zeha ve ekibine bir ihbar daha geldi. Bu sefer Zeha ve diğerleri oraya giden başka bir kaplan avcısı görmediler. İkinci bildirimin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. Giden ilk kaplan avcısı ekibi başarısız olmuştu.

Ayrıca bölgedeki kaplanın son derece güçlü olduğu anlamına geliyordu.

Ancak bu, direkt olay yerine koşturan Zeha, Haru ve Jooan için önemli değildi. Kısa süre sonra kendilerini sakin bir yerleşim bölgesinde buldular. Çatışmanın gürültüsü sadece bir evden geliyordu.

 

Pat!

 

Yere çarpan bir şeyin sesini duydular.

 

"Yiaaaah!"

 

Sonrasındaysa daha önce hiç duymadıkları bir çığlık duydular.

Zeha ve diğerleri, ciddi bir şeyler olduğunu anlamışlardı. Bu yüzden, silahlarını sıkı sıkıya kavrarken çitin üzerinden atladılar. Ve işe bakın ki kendilerini, tüylerini diken diken eden bir şeyle karşı karşıya buldular.

 

"Iyy! Bu da ne?!"

 

Örümcek bacaklı bir kadına benzeyen bir canavar acımasızca siyah bir kaplanı parçalara ayırıyordu.

Tam o sırada örümcek kadın durdu ve yavaşça arkasına baktı. Zeha'nın sesini duymuş gibiydi.

Zifiri karanlık yüzü karşısında herkesin soluğu kesildi.

 

"Bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da..."

 

Haru ipini atarken mırıldandı.

 

"Bizim tarafımızda olmadığını kesinlikle söyleyebilirim."

 

Haru'nun kırmızı ipi sanki canlıymış gibi örümcek kadına doğru uçtu.

Örümcek kadın onu atlatmaya çalışsa da, ip başarılı bir şekilde bacaklarına kilitlendi.

Örümcek kadın ipi çıkarmakla meşgulken Zeha arkadan gizlice yanaştı, elinde Ölüm Kılıcı'nı tutuyordu.

 

Küt!

 

Buna rağmen örümcek kadının arkasından çıkan bacaklar Zehanın kesemeyeceği kadar sertti.

Jooan mızrağıyla kadının gövdesini delmeyi denedi ancak o da başarısız oldu.

 

Küt!

 

Mızrak yalnızca örümcek kadının vücudundan boğuk bir gürültüyle sıçradı.

 

Derisi çok sert.”

 

Jooan karanlık sisini yaratırken mırıldandı. Daha sonra örümcek kadın kendini Harunun ipinden çözüp yukarı bakarken Jooan havaya sıçradı.

 

Jooan, kadının yüzünü görünce tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.

 

Örümcek kadının az önce olmayan bir ağzı vardı. Jooan, örümcek kadın ağzını yetişkin bir insanı parçalayıp tek lokmada yutabilecek kadar açarken izledi. Ağzından çıkan birkaç tane dokunaç vardı.

Jooan örümcek kadını yüzünden bıçaklamaya çalışırken, örümcek kadın kendini savunmak için kolayca bacağını kaldırdı. Bu, Heoseoyla savaşından sonra zaten kötü bir durumda olan Jooannın mızrağının ortadan ikiye ayrılmasına neden oldu.

 

Lanet olsun!”

 

Jooan, örümcek kadın onu belinden yaralamak için bacağını kaldırdığında ondan kaçmak için vücudunu yana savurdu. Tam ona dokunmak üzereyken,

 

Küt!

 

Zeha, arkadaşını korumak için havaya sıçrayıp sonra tekrar geri çekildi.

Haru örümcek kadının bacağını ipiyle bağlamaya çalışırken Zeha güçlerini kılıcına aktarmaya odaklanmıştı.

Zeha böyle hissetmeye başladığı asıl zamanı tam olarak bilemiyordu ama kılıcına odaklandığında içerisindeki gücün yavaşça arttığını hissedebiliyordu.

Zeha, kendi gücü Ölüm Kılıcı'na akarken aynı zamanda kılıcın gücünün de ona aktığını hissetti.

Kehribar rengi gözleri, kendi gücü kılıcın gücüyle buluştuğunda altın gibi parıldamaya başladı. Zeha havaya sıçradı.

 

Güm!

 

Pençelerini uzatarak yerden kalkmak üzere olan Jooan, yerin altında bir gürültü hisseti.

Karanlığı kendisinden daha karanlık olan Ölüm Kılıcı ışıl ışıl parlıyordu.

Örümcek kadın, Zeha’da bir tuhaflık olduğunu hissedince dokunaçlı ağzını iyice açtı.

Zeha hiç tereddüt etmeden saldırdı. Bu sefer kılıcı kadının göğsüne saplamayı başardı.

 

“Yiaaaaah!”

 

Kadın çığlık attı.

Jooan, örümcek kadının vücudunun insan kısmını hızla pençeleme şansını kaçırmadı.

Bu sefer pençeleri kadının etinin derinliklerine indi.

Örümcek kadın, sahip olduğu özel güçlerle vücudunu parçalanmaz tutmayı başarmış olmalıydı. Zeha’nın darbesi bu güçlerini kaybetmesine neden olmuş gibi görünüyordu.

 

“Yiaaaaah!”

 

Örümcek kadın, her başarılı vuruşlarında çığlık attı. Çığlıkları o kadar tizdi ki kulaklarının patlayacağını düşündüler.

Ancak Jooan, yarası hızla iyileştiği için örümcek kadını parçalamayı bırakamadı.

 

Örümcek kadın, üst düzey bir kaplan kadar çabuk iyileşiyordu.

 

“Zeha," dedi Jooan, “Yarası çok çabuk iyileşiyor.”

“O zaman daha da hızlı hareket etmeliyim sanırım.”

 

Tam o sırada, bu kısa diyalogları sırasında tamamen iyileşen örümcek kadın bacaklarını Jooan’a doğru uzattı.

Jooan onlardan kaçınmak için geri sıçradığında örümcek kadın vücudundan beyaz ağını fırlattı.

Jooan ağı kesmeye çalıştı ancak nafileydi. Fazla yapışkandı.

Vücudunu sarmaladı.

Örümcek kadın, mücadele eden Jooan’a doğru süründü.

Jooan, örümcek kadının korkunç görüntüsü karşısında yüzünü buruşturdu. Tam o sırada…

 

Çat!

 

Jooan büyük bir şeyin kadına çarptığını ve bir gümbürtüyle onu uzağa fırlattığını duydu.

 

Şaşırtıcı bir şekilde, onu uzağa fırlatan Zeha’ydı.

 

“Zeha, bu…”

“Çok iyiydi cidden, değil mi?  Vay, bayağı güçlüyüm."

 

Zeha, kılıcı tutan ellerini birkaç kez kıpırdatıp tutuşunu ayarladıktan sonra tam doğrulmak üzere olan örümcek kadına hücum etti.

O vücudunu keserken Jooan ise hemen ona katılıp uzun pençeleriyle kadının bacaklarını kesti.

Kesilen bacaklar, sonunda durmadan önce bir süre yerde kıvrandı. Örümcek kadın da çığlık atmayı kesti.

Zeha soluklanırken çevresine göz attı.

İlk fark ettiği şey, köşede titreyen bir aileydi.

Bir çocuk ve ailesiydi.

Zeha onlara doğru yürürken kılıcını kınına soktu. Tek dizinin üzerine çöktü.

 

“İyi misiniz?” diye sordu.

 

Anne başını salladı.

 

“Ambulansı aramalıyız. Bekleyin. Ah, doğru. Artık sık gelmiyorlar. İşimiz bittikten sonra sizi hastaneye götüreceğiz. Birkaç dakika bekleyebilir misiniz?”

 

Aile evet yanıtını verdikten sonra Zeha, karşısındaki olay yerine bakmak için başını çevirdi.

Jooan ve Haru örümcek kadının öldüğünden emin olmaya çalışıyorlardı.

Yine de Zeha, örümcek kadını o kadar önemsemiyordu. Kadının bir kaplana acımasızca saldırıyor olması onu daha çok rahatsız ediyordu.

Burada canavar tarafından vahşide saldırıya uğrayarak ne yapıyordu ki?

Aileyi yemeye çalışırken örümcek kadın onu pusuya mı düşürdü?

Zeha, kaplanı incelemek için çömeldi. Kaplanın yüzünü görünce şaşkınlıkla nefesi kesildi. Kaplanı birkaç kere kontrol ederken gözlerini kocaman açtı.

Sonunda iç çekme gibi çıkan bir sesle konuştu.

 

“Hupo...”

 

Hupo adını duyunca irkilip yavaşça gözlerini açtı.

Sarı gözleri Zeha’da durmadan önce bir süre etrafta dolandı. Zeha’nın Hupo’ya soracağı birçok sorusu vardı.

Ama he şeyden önce...

 

Onu öldürmek istiyorum.

 

Zeha, tüm bu karmaşayı başlatan Hupo’yu öldürmek için can atıyordu.

Zeha’nın gözleri soğuk bir şekilde parladı ve hırıltılı nefesi sakinleşti.

Tam belindeki kılıcı incelerken...

 

“Pungrae...”

 

Hupo konuştu, sesi güçsüzdü.

 

“Beni almaya geldin...”

 

Hupo’nun sesi, fazlasıyla güçsüz olmasına rağmen kulağa o kadar arkadaş canlısı geliyordu ki Zeha neredeyse gözyaşlarına boğulacaktı.

 

“Ben... Özür dilerim... Bunu söylemek için... Çok geç olsa da...”

 

Tam o sırada Hupo tekrar gözlerini kapattı.

Ağzını da kapattı.

Zeha sıkıca gözlerini yumdu.

 

“Pungrae kim?”

 

Jooan’ın geldiğini fark etmemişti.

Zeha, gözleri hâlâ kapalı bir şekilde cevapladı:

 

“Babam.”



DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, ıcarus, kooknaz, micmic @ BTSTurkey

Kontrol: glow @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar