Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [37. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

 

37. Bölünme


Bölüm 37: Bölünme


Bam!

 

Hosu yumruğunu indirerek masayı ortadan ikiye böldü.

Jooan şaşkınlıkla Hosu'ya baktı. Nefretle dolu sarı gözleri, Jooan'ın tüylerini diken diken etti.

 

"Hosu..."

"Kız arkadaşının bir kaplan olduğunu anlıyorum. Yani kaplanlara karşı zaafının olması çok doğal. Ama ya ben? Beni kaçırdıktan sonra bana ne yaptıkları hakkında bir fikrin var mı?" Hosu öfkeyle hırladı.

"Sana korkunç şeyler yaptıklarını biliyorum. Ama onların sadece birkaç tane olduğunu da göz önünde bulundurmalı-"

"Hayır! Hepsi aynı!" Hosu bağırdı, muazzam öfkesi odanın her tarafında gümbürdüyordu.

Jooan şok içinde yutkundu.

Arkadaşının etrafında yavaş yavaş oluşan karanlık sisi gördü. Hosu bunu saklamaya çalışmıyordu bile.

 

"Benim için bütün kaplanlar aynı! Kaplan bir kız arkadaşın var diye kaplanlarla olan deneyimlerimizi geçersiz kılmaya kalkışma sakın!"

"Hosu, lütfen. Bunu yapmaya çalışmıyorum ki. Sadece bu kavganın iyiye gidip gitmediğinden emin değilim."

"Hayır, sen sadece kendi hayal dünyanda sıkışıp kalmışsın. Senin dünyanda, kız arkadaşın sana seni güçlü kılacak güçler verdi. Ve Heoseo hakkında ne demiştin? Onun ölümünün yasını mı tuttu? Sırf senin acını anlayabildiği için gitmene izin mi verdi? Harika. Gerçekten harika. Çünkü kız arkadaşının gücüne sahip olduğun sürece her zaman kaplanların gözdesi olacaksın.

 

Jooan Hosu'nun, söylediklerini bu şekilde algılayacağını düşünmemişti.

 

"Kaplanlar onun bütün ailesini öldürdü!" Hosu, Hwan'ı işaret ederek bağırdı. "Küçük bir kız kardeşi vardı ama ona ölümüne işkence ettikleri için öldü. Nereden biliyorum, biliyor musun? Çünkü gördüm ben. Sen orada olmadığın için bilemezsin. Ama ben oradaydım, kendi gözlerimle hayatının kayıp gitmesini izliyordum!"

 

Hwan neredeyse hiç tepki vermeyip gözlerini Jooan'dan kaçırdı.

Jooan, Hwan’ın bu konu hakkında Hosu ile çoktan konuştuğunu düşündü.

 

"Ve Cein bir kaplan tarafından bütün olarak yutulduktan sonra neredeyse ölüyordu. Başlarda onlardan ne kadar korkmuştu, hatırlamıyor musun?"

 

Bu sefer Hosu, Ceini işaret ediyordu. Normalde travmasını inkâr etmeye çalışan Cein, bu defa sessiz kaldı. Sadece yere baktı, yüzünde hiçbir duygudan eser yoktu.

 

"Ve onun tüm arkadaşları kaplanlar tarafından öldürüldü. Dogeonun bir noktada ailesi sayılan tüm arkadaşlarını öldürdüler."

 

Dogeon, Hosunun kendi hakkında konuştuğunu fark edince garip bir şekilde gülümsedi.                                                            Daha sonra Hosu, Zeha ve Haruya döndü.

 

"Ya onlar? Ve sen Jooan? Ah, eminim ki her şey yolundadır ve siz hepiniz harikasınızdır. Bu yüzden hiçbir sorun yokmuş gibi oturabiliyorsunuz ve tıpkı insanlar gibi kaplanların da hem iyisinin hem de kötüsünün olduğunu iddia edebiliyorsunuz."

"Hadi ama, Jooan’ın söylemek istediği bu değil." Zeha biraz sabırsızlanarak araya girdi.

 

Hosu umursamazca gülümsedi.

 

"Gördünüz mü? Nasıl da kaplanların tarafını tutuyor görüyor musunuz? Onun böyle yapması çok normal, ne de olsa babası bir kaplan."

 

O anda Jooan, Hosunun henüz travmasını aşamadığını fark etti. Her gün yaptığı şakalar ve gülümsemeler yalnızca numaraydı, aldatmacaydı. Derinlerde bir yerde, yaşadığı deneyim yüzünden hâlâ travmatize olmuş durumdaydı. Jooan, bazı kaplanların iyi olduğunu söyleyerek işi mahvettiğini fark etti.

Ona yavaş yavaş açıklamalıydım.

Konuyu açarken dikkatli olmalıydım ve bu kavgaya bir son vermek için iyi kaplanlarla bir arada yaşamanın yollarını arama olasılığını önermeliydim.

 

"Hepinizle işim bitti." dedi Hosu, vazgeçmişlikle.

 

Jooan öne atıldı ve tam dışarıya çıkmak üzereyken Hosuyu bileğinden yakaladı.

 

"Hosu, özür dilerim. Senin hislerini hesaba katmamıştım."

"Bırak!" Hosu bileğini Jooan’ın elinden çekerken bağırdı.

 

"Biz tamamen farklıyız. Ben kaplan soyunun tamamen yok edilmesini istiyorum. Onları kendi silahlarıyla vurmak istiyorum. Jooan, önüme çıksa kız arkadaşını bile öldürürdüm."

"..."

"Ne yapardın sence? Benim tarafımı mı tutardın yoksa onun mu?"

 

Jooan bir şey söyleyemedi.

Açıkçası hangi tarafı seçeceğini kendisi de bilmiyordu.

 

"Gördün mü? Farkımız bu işte."

 

Sonra Hosu, Jooan'ı kenara iterek karargâhdan hiddetle ayrıldı.

Cein ve Hwan, Hosu'nun peşine takılmadan önce özür dileyen bakışlarla Jooan'ı süzdüler.

 

"Kaldırabileceğinden daha fazla. Sonuçta kaplanlar tarafından uzun süre işkence görmüştü."

 

Dogeon omzunu sıvazladı.

 

"Ne demek istediğini anlayabiliyorum. Peşinden gideyim. Çok fazla endişelenme."

 

Karargâh, dört kişinin gidişiyle aniden sessizliğe gömüldü.

Uzun bir süre sonra Jooan, kan çanağına dönmüş gözlerle Zeha'ya baktı.

 

"Üzgünüm." diyerek özür diledi Jooan.

"Hangi konuda?"

"Hosu'nun karşısında seninle ilgili kötü bir izlenim bıraktığım için."

"Aman, sorun değil. Dogeon haklı. Hosu henüz önerini düşünmek için hazır değil. Zamanla anlayacak seni."

 

Zeha'nın sesindeki affedici ton, Jooan'ın kalbindeki suçluluğu silmiyordu.

Düşüncesizce yapılan küçük bir hata, takımın bölünmesine yol açmıştı. Ağzından bir anda çıkan bir sözle Jooan aralarındaki bağı mahvetmişti.

Derin bir iç çekişle sandalyeye bıraktı kendini. Bunu yaparken Haru onu izliyordu.

 

Bu durum...

 

Yanlış anlaşılmamın neden olduğu bölünme...

 

Bu bir yerden tanıdık geliyor...

 

 +++

 

Hosu karanlıkta güçlükle yürüdü. Gidecek bir yeri olmadan öylece yürüyordu.

Ailesinin yaşadığı eve gidemezdi. Dönüştüğü haliyle onu kabul etmeleri mümkün değildi.

Orası artık onun evi değildi. Onun evi artık Chakhonun genel merkeziydi. Ancak az önce onu olduğu gibi kabul eden tek yerden hiddetle ayrılmıştı.

 

Jooan ya da Zehadan nefret ediyor değildi. Ama Zeha'ya ve onun kehribar rengi gözlerine ne zaman baksa nedensiz bir hüzün vücudunu ele geçiriyordu.

Yaşadığı tüm o eziyet, katliam ve korkuyu hatırlatıyordu.

Aynı zamanda Hosu, Zehaya karşı böyle hissettiğinden kendini suçlu hissediyordu.

Ne de olsa Zeha, Hosu onu birçok defa haksız yere suçlamasına rağmen Hosu'ya iyi davranmıştı.

 

O sırada arkasından gelen birtakım ayak sesleri duydu. Kim olduklarını anlamak için dönmesine gerek yoktu.

Arkasındakiler Cein ve Hwandı.

Duyma becerisi öncesine kıyasla son derece gelişmişti.

İnsan kapasitesinin üstünde olan bu gücünden dolayı bazıları onu kıskanıyordu.

Ama Hosu için durum öyle değildi. Vücudunda olanlardan biraz bile hoşnut değildi. Olanlar, ona sadece artık bir insan olmadığını hatırlatıyordu.

 

Beni takip etmek zorunda değilsiniz. Hiçbirinizin Jooan ile sorunu yoktu zaten.”

 

Sesi kulaklarına yabancı geldi.

 

Sesim hep böyle kaba mıydı?

 

Yani, sadece… Bilirsin, Jooan’ın söylediklerine ben de kızdım. Bize kaplanlarla bir arada var olmamızı önerirse ben de gerçekten onunla kalmak istemem.”

 

Hwan, Ceinin sözlerine ekleme yaptı.

 

Kaplanları asla affedemem. Onlarla birlikte var olduğumuz bir dünya düşünemiyorum.”

 

Hosu, Hwan ile aynı fikirdeydi.

Bu meselenin kaplanların içinde iyi olanlarının da bulunması ile ilgisi yoktu.

Mesele kaplanların varlığının günlük hayatlarını nasıl olumsuz şekilde etkilediğiydi.  İnsanlardan her şeyi almışlardı.

 

Eğer kaplanlar olmasaydı hâlâ ailemle evde olurdum...

 

Hosunun ailesi birbirleriyle çok yakın olmamalarına rağmen, yine de uyumlu ve huzur içindeydiler.

Ara sıra yaşadıkları kavgalar kolayca unutulur ve bu kavgaların yerini gülümsemeler ve kahkahalar alırdı. Ailesiyle durağan bir ilişkisi vardı.

Ancak şimdi, Hosu, ailesinin asla görmek istemediği bir şeye dönüşmüştü. Bu yüzden ne hâle geldiğini görmelerine izin verecek cesareti kendinde bulamadı.

Artık eve adımını atamadığı için, ailesini çok özlemişti. Hosu, artık ailesiyle görüşemediği için, onlarla geçirdiği zamanın kıymetini bilemediğini fark etti.

 

“Çocuklar, gidecek herhangi bir yeriniz var mı?”

 

Bunu soran Dogeondu.

Hosu adımlarını durdurdu ve yavaşça arkasını döndüğünde Dogeonun hızlı bir şekilde Cein ve Hwana doğru yürüdüğünü gördü.

Onların yanından geçtikten sonra Dogeon, Hosunun tam önünde durdu ve ona baktı.

 

Dogeon, burada ne yapıyorsun?  Zehaya çok yakınsın.”

Evet, taraf seçemeyecek kadar yaşlıyım. Hem ben... Nasıl desem? Çok kibar biriyim.”

 

Hosu ne demeye çalıştığını bir türlü anlayamamıştı.

Görünüşünün aksine, derin bakışlarıyla gözleri parlıyordu.

 

Bu kadar zavallı birini gördüğümde, öylece bakıp hiçbir şey yapmadan duramam."

Ben zavallı değilim.”

Evet evet, öylesin. Ve bunu biliyorsun. Geri dönecek hiçbir yerin olmamasının ne kadar acınası olduğunu da biliyorsun.”

Sen...!”

 

Dogeon, Hosu onun yakasından tutmasına rağmen kayıtsız gözlerle ona baktı.

 

Ne zamana kadar böyle alıngan davranıp düşman kazanmaktan başka bir şey yapmayacaksın? Bu senin savunma mekanizman mı? Zavallı tarafını gizleme yöntemin mi?”

 

Hosu yenilerek gevşetti pençesini.

Hosunun kehribar gözlerinin hafifçe titrediğini gören Dogeon şunu önerdi:

 

Eskiden arkadaşlarımla birlikte yaşadığımız bir yer var. Küçük bir yer fakat orada güvende olacağız.”

 

 +++

 

Dongcheol, önünde duran kişiye bakarken duygusuzca sırıttı. Gelen Seongjin'di.

 

"Seni köpek. Buraya ölmeye mi geldin?"

 

Seongjin hemen yanına koştu. Diz çöktü ve alnını yere dayadı.

 

"Efendim, lütfen beni bağışlayın. Bu benim hatam."

 

"Senin hatan mı? Hatalı olduğunu biliyorsun ve yine de buraya af dilemek için gizlice gelmeye cüret mi ediyorsun? Sen kuvvetin itibarını lekeledikten sonra kamuoyunun fikrini değiştirmek için ne kadar para harcadımdan haberin var mı senin?"

 

"Lütfen, beni affedin ama efendim, işleri düzeltecek bir planım var."

 

"İşleri düzeltecek bir plan mı? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?"

 

Dongcheol alay etti.

 

"Biliyor musun, işleri düzeltmek için halkın karşısına çıkıp ve af diler sonra da kendini öldürebilirsin."

 

"Bunu benden isterseniz yapabilirim. Ama efendim, bunu yapmadan önce kuvvet için yapabileceğim bir hizmet daha var."

 

"Hah! Seni kurnaz yalancı. Neden sana bir daha güveneyim ki? Ha? Defol, Seongjin. Senin sayende itibarımız zaten zedelendi ve cesedin bile bize faydası dokunmaz. Kendini şanslı say ve gözümün önünden kaybol. Hadi!"

 

Ancak Seongjin kıpırdamadı. Diz çöktüğü yerde kaldı ve alnını yere dayadı.

 

"Efendim, kendim denedim. Bu işe yarıyor. Size söylüyorum. Bu kesin bir yöntem."

 

Dongcheol düşünürken kollarını kavuşturdu. Merhamet dilenen astına baktı.

 

Seongjin kurnaz biri  olabilir ama aptal değildi.

 

Dongcheol onu dinlemeye karar verdi.

 

"Tamam, elinde ne var peki?"




DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: histheory, jeeykev, starshine, earthofmoon, Junior, icarus @ BTSTurkey

Kontrol: glow, starshine @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar