Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [35. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

 


35. O


Nefret ve intikam söz konusu olduğunda hep böyle işlerdi.

Başladığında kimse durduramazdı.

Bulti ve Maro insanlara karşı uzun süre önce bir soykırım başlatmıştı. İçlerinde cayır cayır yanan öfke öyle gelip geçici bir şey değildi.

Akıllarında sadece tek bir hedef vardı: Sinsi'de yaşayan tüm insanları öldürmek.

Her şeyin ötesinde, ayıların atalarının kendi kabilelerine yaptıklarını torunlarından çıkarmaya hakları vardı.

Bu hedef Bulti ve Maro'nun elini kolunu bağlıyordu.

 

"Yani bu, savaşı bitireceğin anlamına mı geliyor?" diye sordu Maro.

 

Bulti kafasını salladı.

 

"Asla. Hwanwoong ve insanlar ayrı varlıklar. Sadece o insanın ne yapacağını merak ediyorum."

"Hey, Heoseo'nun bizi aradığını duydum. Hatta direkt seni arıyormuş." dedi Maro.

"Neden?"

"Narae için."

 

Bulti, isim zikredilince gözlerindeki titremeyi gizlemeye çalıştı. Yine de Maro kardeşinin yüzündeki değişimi çoktan fark etmişti.

Öfkesinin yerini alan sadece merak değildi. Suçlu da hissediyordu.

Bulti, yakın arkadaşı Narae'yi öldürdüğü için pişmanlık duyuyordu.

 

"Peh. Doğru şeyi yaptım. İnsanlara yardım eden bir kaplandan hayır gelmez."

 

Konuyu havalı bir şekilde görmezden gelmek istemesine rağmen Bulti, gözlerindeki suçluluk duygusunu gizleyemiyordu.

 

"Narae'nin korumaya çalıştığı kişiyi bir gün ellerimizle öldüreceğiz. Narae'yi öldürerek ona bir iyilik yaptık aslında. Hayatının aşkının ellerimizde ölümüne şahit olmaktan kurtardık onu."

 

Maro, Bulti'nin sözlerini ciddiye almadı. Bulti'nin doğruyu söylemediğini biliyordu.

Yine de abisiyle aynı şekilde hissettiği için abisinin suçuna dikkat çekemiyordu. O da yaptıklarından dolayı pişmanlık duyuyordu.

Her şeyin ötesinde insanlara dostça davranan çok kaplan öldürmüşlerdi, Zahu ve çok sayıdaki diğerleri gibi.

Ancak şimdi, gözlerini kör eden nefretleri bir şekilde dindiğinde, öldürdükleri kişilerin o eski savaşta onlarla beraber savaşıp hayatta kalan yoldaşları olduğunu fark ediyorlardı.

 

"Evet haklısın. Her bir insanı öldürdüğümüzü görmeden hayata veda etmiş olmaları onlar için daha iyi."

 

Maro Bulti'ye katılıyor olsa da sesi boş geliyordu. Oldukları yerde kalmaya devam ettiler, gözlerini Shindansu'ya dikmişlerdi.

 

"Zeha'yı buldun mu?"

 

Bulti kafasını salladı.

 

"Henüz değil. Normalde yaşadığı ev şu an boş. Ekip arkadaşlarıyla başka bir yere taşınmış olmalı."

"Çabuk olmalıyız. En kısa sürede kılıcı kırmamız gerekiyor yoksa o kılıç daha önce olduğu gibi kabilemizi katletmek için kullanılacak."

"Fazla endişelenme."

 

Maro, gittikçe sabırsızlanan Bulti'nin omzunu dürttü.

 

"Sırf kılıç o Tabae denilen kırmanın elinde olduğu için mücadeleyi kaybettiğimizi unutma."

"Haklısın. Aslında düşünürsen Zeha'nın Tabae kadar güçlü olması mümkün değil."

"Evet. Ayrıca şehirde gezinen çok fazla kaplan var. Yani durmadan onlarla dövüşmekten yorgun düşmüş olmalı. O tek başına kalana kadar ekip arkadaşlarından birer birer kurtulmalıyız."

 

 

+++

 

 

"Merhaba millet. Biz Play TV'den Yeongmin ve..."

"Yonghui."

 

Yeongmin ve Yonghui çevrimiçi yayıncılardı ve önlerindeki kamerayı mutlulukla selamlıyorlardı.

 

"Daha önceden duyurduğumuz gibi, 1. Bölge'deki B Ortaokulundayız."

"Geçtiğimiz nisan ayında aynı anda on kaplan tarafından saldırıya uğrayan okulun kapatıldığını bildiğinizden eminim. Saldırıda 31 öğrenci ve öğretmen hayatını kaybetmişti! Ve yaralılar da sayılamayacak kadar çoktu."

"AMA! Biliyor muydunuz? Okul hakkında internette dolaşan korkunç bir dedikodu var. Öğrenci ve öğretmenlerin hayaletlerinin gece geç saatlerde ders işlemek için ortaya çıktığı söyleniyor."

"Bazılarına göre ölümleri o kadar beklenmedik bir anda olmuş ki kendileri bile öldüklerinin farkında değillermiş."

"İşte bu yüzden hâlâ ders yapmak için okulda beliriyorlarmış."

"Dedikodulara göre, gece geç saatlerde sınıflar öğretmen ve öğrencilerin kahkahalarıyla doluyor.”

“İşte bu yüzden! Bugün buraya dedikodular hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya geldik. Saat, akşam 9.30. Güneş batmış ve tüm sokak lambaları yanıyor. Hayaletlerin ortaya çıkması için harika bir zaman. Hadi içeriye girelim, ne dersiniz?”

 

Bununla beraber Yunjae kamerayı kapattı.

 

“Yani, videonun trend olacağını düşünüyor musun?” Yeongmin,Yunjae’ye sordu.

 

“Hmm, ortam oldukça iyi ama biraz yavaş bir tonda konuşmaya ne dersin? Terk edilmiş bir okula giriyoruz bu yüzden ürkütücü bir ses tonunda konuşmamız lazım."  diye cevap verdi Yunjae.

 

“Yok be, eğer gerilimi en başından gevşetirsek sadece izleyici kaybedeceğiz. İçeriye girer girmez hemen olaya dalalım.” diye bir öneri sundu Yeongmin.

“Yeongmin… Gerçekten içeriye giriyor muyuz?”

 

Yonghui endişeli bir şekilde Yeongmin’e baktı.

 

“Peh, bunun için buradayız.”

“Ama…”

 

Yonghui okula doğru bir bakış attı.

Karanlıkta kaybolmuş olan bina hayaletlerin ortaya çıkması için harika bir yer gibi görünüyordu.

Her okul geceleri korkunç bir yer olabilirdi ama burası aylardır terk edilmiş olduğu için diğerlerinden farklıydı. Üstelik etrafta herhangi bir sokak lambası da yoktu. Güvenebilecekleri tek ışık kendi el fenerleriydi.

 

“Girmemizde bir sakınca var mı?” Yonghui titreyen sesi ile sordu.

 

“Neden bu kadar çok titriyorsun? Terk edilmiş evlere bir şey olmamış gibi girerdin.”

“Evet, onun nedeni hayaletlere inanmayışım. Ama kaplanlar gerçek. Gerçekten de bir kaplan ortaya çıkarsa ne olacak?”

“Hadi ama. Onlar sadece insanların olduğu yerlerde ortaya çıkıyor. 1. Bölge uzun zamandan beri terk edilmiş olduğu için burada onlardan biri ile karşılaşma şansımız hemen hemen yok gibi."

“Ama… Kim bilir? Belki de bu gerçeği avantaj olarak kullanıp böyle alanları kendilerine sığınak yapmışlardır. Kaplan da olsalar uyuduklarından adım kadar eminim."

“Yonghui haklı.” Yungjae söze dâhil oldu.

 

“Ne olur ne olmaz diye bizimle beraber dolaşmaları için birkaç tane kaplan avcısı kiralamalıydık .”

“Hey, hey. Onların ne kadar pahalı olduğunu bilmiyor musun? Bir şey olursa "Hunter" uygulamasını kullanmak daha iyi olur."

“Ama bunu kullanırsan kaplan avcıları yine seni suçlayacak bu yüzden çok bir farklılık yok.”

“Yine de bu, onları kiralamaktan daha ucuz. Videolarımız o kadar da iyi izlenmiyor bu yüzden onları kiralamak için gerçekten paramız yok özellikle de 10 milyon won’dan daha fazla ediyorlarken. Ciddi misiniz? Böyle korkup vazgeçecekseniz neden aşağı inme konusunda hemfikir oldunuz ki? En başında hayır demeliydiniz.”

 

Yeongmin kızgınlıkla mırıldandı. Yunjae ve Yonghui birbirlerine bakış attılar.

 

Yunjae, Yeongmin’i yatıştırmak için, “Tamam, peki. Bunu yapacağız bu yüzden sakin ol.” dedi.

 

“Evet, bahsettiğim şey buydu. Sadece bunu, şöhrete ulaşma yolundaki biletimizmiş gibi düşünün. Peki ya sen Yonghui? Bize katılmak istemiyorsan çekip gidebilirsin. Ah, ama arabadan inmen gerekiyor.”

 

Yonghui uzağa park edilmiş arabaya bakmadan önce dudaklarını ısırarak arkadaşları ve okul arasında göz gezdirdi.

Ana yola ulaşmadan önce tek başıma birkaç mil yürümem gerekecek.

Öte yandan bu yayılırsa gerçekten ihtiyacım olan parayı kazanabileceğim.

 

“Tamam, varım. Sonuç olarak, buraya bunun için geldik.”

Yeongmin, “Güzel, güzel. Hadi içeri girip başlayalım o zaman.” dedi.

 

Daha sonra okul kapısına doğru yol aldılar. Giriş büyük bir kilitle ve kalın zincirlerle kapatılmış olduğundan okul bahçesine girmek için çitlerden tırmanmak zorunda kaldılar.

Dışarıda hissettikleri kötülük habercisi atmosfer içeri girdikleri anda daha gerçekçi ve ağır bir şekilde hissediliyordu. Henüz eylül ayında olmalarına rağmen rüzgar tenlerine soğuk bir şekilde çarpıyordu.

Binaya girmeden önce kısa bir video çekmek için okulun bahçesinde durdular. O giriş de kilitli olduğu için binaya kırık pencerelerin birinden girdiler.

 

“Öğretmenler odası gibi görünüyor.”

 

Yeongmin çevresini incelerken konuştu.

 

“Buradaki eşyaları görüyor musunuz? Okul o kadar acilen kapanmak zorunda kalmış ki hâlâ sıraların üzerinde eşyalar var. Ah, şunlara bakar mısınız? Bunlar sınav kağıtları. İşaretlenmişler. Sanırım bunlar, cinayetin meydana geldiği zamanlarda gerçekleşen ara sınavlar.”

Yonghui kamera kahve kupasına yaklaşırken “Ah, tüm kahve kurumuş.” dedi. “Buna bakar mısınız? Birkaç fare ekmeği kemirmiş gibi görünüyor.”

 

Daha sonra Yonghui daha yakından çekmek için içinde görünür bir şekilde yenilmiş ekmek parçaları bulunan plastik poşeti havaya kaldırdı.

Tıpkı bunun gibi, odadaki ortamı kameraya anlatmak için oldukça uzun bir süre harcadılar. Bitirdiklerinde koridora geçtiler.

Sıradaki durak aynı katta bulunan klinik ve banyoydu ve izleyicileri için korkutucu bir gerilim yarattılar. Sonra merdivenlere ilerlediler. Ve ikinci kata ulaştıklarında Yunjae kamerayı tutarken çığlık attı.

 

“Ah! O ne?!”

 

Kamera hala yuvarlanırken boğazı yırtılırcasına bağırdı. Yeongmin ve Yonghui anında etrafta gezindiler ancak hiçbir şey bulamadılar.

 

Yonghui “N-ne? Sorun ne? Böyle şakalar yapma... Bu korkutucu.” diye sızlandı.

 

“Hayır, şaka yapmıyorum… Orada gerçekten bir şey vardı…” Yunjae, korku dolu sesiyle cevapladı.

 

 

Boş ve karanlık bir yere bakıyordu. Yeongmin, onun baktığı yere doğru el fenerini kaldırdı.

 

“Ne? O bir kaplan mıydı?”

“Hayır, bir kaplan… Değildi. Biraz küçüktü. Bir köpek büyüklüğündeydi.”

“Belki de bir sokak köpeği ya da kedisiydi.”

“Hayır, tamamen farklı bir şeydi. Bunu nasıl açıklayabilirim… Ah, belki kasete kaydetmişimdir."

 

Yunjae, az önce çekmiş olduğu videoyu tekrar oynattı.

Yeongmin ve Yonghui kaydı onunla izlediler.

Video, ikilinin merdivenlerden çıkışını gösteriyordu.

Tam ikinci kata adım attıklarında…

 

“Vay canına!”

“Vay canına! O da ne?”

 

İkisi, koşuşturan bir şey gördüler. Yunjae’nin de söylediği gibi bir köpeğin boyundaydı ama köpekle hiç alakası yoktu.

 

Yeongmin “Kaydı tekrar oynat ve durdur.” Dedi.

 

Yunjae isteğine uydu ve gizemli yaratık kayıtta belirdiği an durdurma tuşuna bastı.

 

“Vay canına… Bu da ne? Bu… Bu… Bir tavşan mı?”

“Hayır, değil. Olamaz. Yakından bak… Sadece bir gözü ve yarasa gibi kanatları var. İğrenç.”

“Bunun nesi iğrenç? Aslında bir gözü olması dışında tatlı sayılır. Bu çok havalı. Hadi şuna yakından bir bakalım.”

“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Yeongmin?  Kim bilir nedir bu?”

“Ne? Küçük ve tatlı bir şey. Ve şu an  yeni bir yaratık keşfettik.”

 

Yeni yaratığın keşfi Yeongmin’i heyecanlandırmıştı. Bunun, kanallarını nasıl uçuracağına dair konuşup duruyordu.

Yeongmin konuşurken kaydı tekrar izleyen diğer ikisi ise baktıkça bu tuhaf yaratığı tatlı bulmaya başlamışlardı. Yeongmin haklıydı. Bu yaratığın kaydının olduğu video aşırı izlenme alabilirdi.

Böylece ikili, derin bir nefes alırken birbirleriyle bakıştılar.

 

“E-evet. Hadi bakalım.”

“Bu yaratık şu tarafa doğru gitmiş gibi gözüküyor, değil mi?”

 

Üçlü, temkinli bir şekilde tehlikeli koridor boyunca yürüdüler.

 

“Bakın! İşte orada!”

 

El fenerlerinden birinde küçük bir gölge belirdi. Tavşan kulaklı yaratık bir sınıfa girdi.

Onu hızla takip ettiler.

Kapalı bir yere kısıldığı için tek yapmaları gereken bu gizemli yaratığı kayda almaktı ki bu, yüzyılın keşfi olabilirdi.

Fakat içeri girer girmez karanlık sınıfta dehşet verici bir manzarayla karşı karşıya kaldılar.

 

“Ah!”

 

“Aaaaahhhhh!”

 

Sessiz binada yüksek sesli ve korku dolu çığlıklar anında yankılandı.





DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, glow, jeeykev, micmic, wintaerbear @ BTSTurkey

Kontrol: glow, starshine @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar