Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [32. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

    

32. Avcı (2)



Henüz duyduklarını anlamlandırmaya çalışan Jaewon'un kaplan avcısı karşısında ağzı açık kaldı.

Kaplan avcısı, daha 17 yaşında olan Jaewon'dan oldukça uzundu.

Karşısında duran avcının geniş omuzlarıyla güçlü göğüs kasları vardı ve yıllar boyu acı çekip zorluklar yaşamış gibi görünüyordu. Berbat bir şekilde insanın gözünü korkutuyordu.

Farklı bir durumda Jaewon böyle biriyle bir şeylere dahil olma olasılığından kaçınırdı. Ama adam onu kaplanın pençelerinden kurtarmaya geldiğine göre onunla yüzleşmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. 

Jaewon sadece birkaç saniye önce "Avcı" uygulamasını çalıştırmak için telefonunun tuşlarına defalarca basmıştı. Bastığı anda kaplan avcısı karşısında belirmişti.


 "Neden bu kadar uzun sürdü? Ver hadi!"


Kaplan avcısı homurdandı.


"Ne... Ne istediğini söyledin?" Jaewon kekeliyordu.

"Kaç kere tekrarlamam lazım? Zaten söyledim ya! 2 milyon won. Hemen yap ödemeyi. Öğrenci olduğun için sana özel indirim de var. Benimle karşılaştığın için çok şanslısın. Diğerleri senden daha fazlasını isterdi ve öğrenci olup olmaman umurlarında olmazdı."

"Ama... Neden size 2 milyon won ödemek zorundayım?" diye sordu Jaewon, gözleri endişeyle titriyordu.


Kaplan avcısı derin bir iç çekti. Sinirlendiği açıkça belli oluyordu. Bu da Jaewon'u geriyordu. 


"Hey çocuk, eğer bir hizmet alıyorsan bunun karşılığını ödemelisin. Bir şeyleri hep bedavaya getirmek istersen arsız biri haline gelirsin."

"Ama 'Avcı' ücretsiz değil mi?" Jaewon'un sesi inleme şeklinde çıkıyordu.

"Ah, evet. Ücretsiz tabii, indirmek. Ama o kadar."

"Ama..."

"Aması yok. Bir düşün evlat. Bu uygulamayı geliştiren Yüce Hwanwoong Yisal Grup kulesinde güvenli ve sessiz sedasız şekilde yaşıyor ama biz öyle miyiz? Kaplanlarla savaşmak için hayatımızı riske atıyoruz. Hayatımızı riske atıyoruz. Kendi hayatımızı." Bu kısmı özellikle vurguladı kaplan avcısı.

"..."

"Ve beni çağıran kim? Sensin! Sen! Hayatımızı riske atmamız için bizi çağıran sensin. Şimdi de bunu bedavaya mı yapmamı istiyorsun? Söyle bana, senin emirler yağdırabileceğin biri gibi mi duruyorum? Senin özel koruman mıyım? Hoş, özel korumalar bile ücret alıyor. Anladın mı şimdi? Kim bunu bedavaya yapar? Kim?" Avcı hırlıyordu.

"Ama ücretsiz değil."


Jaewon cevaplamak için tüm cesaretini topladı. 

2 milyon won mu? Üzerimde o kadar para yok.


"Ama kaplan yakalayınca Yisal size ödeme yapıyor." Jaewon ürkekçe karşı çıktı.

"Peh... Bu silahların ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun? Şehrin sakinlerini korumak için bu silahlara ihtiyacımız var. Hizmetimiz karşılığında ücret almayıp da ne yapalım?"

"Ama..."

"Hey ne oluyor burada? Hâlâ ücreti almadın mı? Ciddi misin sen?"


Kaplan avcısının ortağı uzaklardan konuşmayı böldü. Ciddi şekilde sinirlenmiş gibiydi. Elinde kaplanın kafasını tutuyordu. Jaewon, kaplan avcısının tuttuğu kılıcı görünce sımsıkı kapattı gözlerini. Kılıçtan kaplanın kanı damlıyordu. 

Kaplanlar kesinlikle korkutucuydu. Ama şu an karşısındaki avcılar Jaewon'u daha çok korkutuyordu. Gerginlikle terlemeye başladı. 

"Hey çocuk, bu ikili arasında iyi olan benim. O değil. Eğer bir şey yaparsa onu kimse durduramaz, biliyorsunuz. Ona bulaşmak istemezsin. Çocukların masumu oynamasından nefret eder."

Jaewon'a yanaştığı sırada kaplan avcısının ortağı sert sert baktı. Kılıcını kaldırır kaldırmaz Jaewon tükürükler saçarak konuşmaya başladı.

"T-tamam! Size parayı vereceğim. 2 milyon."

"Evet, aferin oğluma." Avcı sırıttı.

"A-ama... Para şu an yanımda değil. Ebeveynlerime sormam lazım..." diye belirtti Jaewon.

"Evet, evet. Eminim o parayı hiç umursamayacak ve ödediklerine memnun olacaklardır. Demek istediğim, biz senin hayatını kurtardık. Bize güvenmen lazım. Bizim ücretimiz diğerlerine göre oldukça makul," avcı yeniden güven vermeye çalıştı.

Ve böylece Jaewon avcılarla, annesinin mutfakta akşam yemeğini pişirdiği evine doğru yola çıktılar. Kaplan avcılarının beklenmedik ziyareti annesinin yüreğini ağzına getirdi. Neler olduğunu öğrenir öğrenmez annesi ödemeyi yaptı. İsteyerek ödemekten ziyade, kaplan avcılarının öyle yapmasını istedikleri için gözü korkmuş ve ödemeye mecbur kalmıştı. 

Parayı alır almaz kaplan avcıları şöyle dedi,

"Bir dahaki sefere yine bizi ara. Ücreti bizimkinden daha ucuz olan avcı bulamazsınız."

Sonra gittiler. 

Jaewon'un bilmediği şey bu avcıların doğruyu söylediğiydi. Diğer kaplan avcılarının istediği miktar kadar yüksek istememişlerdi.


Bir süre sonra insanlar, internetteki bu uygulama ile olan deneyimlerini konuşmaya başladı. "Dün gece bir kaplanla karşılaştığım için  Hunter'ı kullandım. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Kaplan avcısı benden para istedi! Benden 3 milyon won aldı."

Yoruma birçok yanıt gelmişti. "3 milyon mu? Epey ucuzmuş. Son günlerde genellikle 5 milyon civarı."

"Neeee? Hunter'ın ücretsiz olacağını sanıyordum."

"Zaten ücretsiz. Ama avcılar öyle değil."

"Paradan başka bir şeyi düşünmüyor olmalılar. Kaplanı yakalamak için para alıyorlar."

"İşler nasıl yürür bilirsiniz. Birisi herkes için iyi bir şey yapar ve başka birisi bunu suistimal eder. Uygulamayı kullandıktan sonra büyükannem 4 milyon ödemek zorunda kaldı. Dolandırıldığını sanmıştım ama bu kaplan avcıları arasında normal bir şeymiş."

"Ama bunun gerçekten kötü olduğunu söyleyebilir misiniz? Ne de olsa seni kurtarmak için hayatlarını tehlikeye attılar. Hayatını kurtardıklarını göz önünde bulundurursak bence 5 milyon oldukça ucuz."

"Doğru, ama 5 milyon mu? Cidden mi? Bizim gibi insanların çok fazla parası olmaz."

"Onlara gereğinden fazla iyi davranıyormuşuz gibi hissediyorum. Restoranlardan bile büyük indirim alıyorlar."

"Bence onlar böyleler. Eskiden yokluk içinde yaşıyorlardı. Şu an güzelce para kazanmak için fırsat yakaladılar. Bu nedenle açgözlü davranıyorlar."

"Emekli olduktan sonra hoş bir ev alan bir kaplan avcısı tanıyorum."

"Onları sadece şans bu kadar güçlü yapmışken, çok üstün ve muazzamlarmış gibi davranmalarından nefret eden sadece ben miyim?"



---



Hunter hakkındaki gönderileri okuyan Hwanwoong onlarla dalga geçti.

"İşe yaramaz insanlar."

Uygulamayı geliştirmeden önce bile bunun olacağını öngörmüştü. 

İnsanların para yüzünden hainlik edeceğini ve kıskanacağını biliyordu. Ve böyle bir bölünmenin ne tür sonuçlar doğuracağını asla bilmiyorlardı. Bu, geçmişte de tıpkı böyleydi.

"Evet, uzun bir süredir böylesiniz."

Hwanwoong geçmişi hatırlayınca kıkırdadı. 

"O zamanlar gerçekten eğlenceliydi... Ve şimdi de aynı. Sizce de öyle değil mi?"


“Hava çok sıcak. Sonbahar ne zaman geliyor?”

Dogeon serinlemek için kıyafetlerini sallarken mırıldandı.

“Kendini serinletmek için neden o uzun ceketini çıkarmıyorsun?”

Dogeon, Jooan’a sert sert baktı.

“Bunu yapmam. Bu, arkadaşlarımın kendi kazançları  ile bana aldıkları ilk hediyeydi. Bu ceket ben demek. Onu çıkardığım anda ölürüm.” Dogean sert bir şekilde Jooan’a çıkıştı.

“Ah, öyle mi? Yıkanmaya gittiğinde öyle görünmüyor.”

Dogeon cevap vermek yerine yanlarındaki dondurma dükkânını göstererek konuyu değiştirdi. 

“Hadi dondurma alalım.”

Dükkânın içinde klima son seviyede çalışıyordu bu yüzden de içerisi buz gibiydi. Jooan dondurmayı aldıktan sonra hemen gitmeyi düşündü ama Dogeon’un aklında başka planlar vardı. Dondurmalarını içeride yemek için ısrar etti. 

İkisi de klimalı dükkânın içinde dondurmalarının keyfini çıkartırken bir anlığına dışarısının ne kadar da sıcak olduğunu unuttu. 

Jooan soğuktan titremeye başladığında Dogeon sırıttı ve

“Şimdi ceketin önemini anlıyor musun?” dedi.

“Lütfen bana yüzden içeride yemek istediğini söyleme.”

Dogeon’un ağzı kulaklarına vardı. Jooan’ın, arkadaşının böyle gülümsediğini görünce mutlu olmaktan başka elinden bir şey gelmezdi. 

“Nasıl öyle gülebilirsin?” diye Jooan sordu.

“Ne?”

“Arkadaşlarını özlemedin mi?”

“Hem de nasıl özledim. Hep onları düşünüyorum. Her gün. Yürürken, banyoya giderken, yatarken…

Dogeon önündeki bardağa bakarken dalıp gitti.

“Böyle bir şey yediğimde onları düşünüyorum… Bu dondurma markasının ne kadar pahalı olduğunu biliyorsun değil mi? Biz çocukken büyüdüğümüz zaman bu markanın dondurmasını yeme hayali kurardık ve yaptık da.”

Arkadaşlarını hatırlarken Dogeon’un gözleri kederle doldu.

“Bir tanesinin adı Jaecheol’du. O gün oldukça fazla dondurma yedikten sonra Jaecheol, yapılacaklar listesindeki her şeyi yaptığını ve bu sayede huzurla ölebileceğini söyledi. Kim onun gerçekten de öleceğini düşünürdü ki…” Dogeon dalıp gitti.

“Özür dilerim… Bu konuyu açmamalıydım.” Jooan özür diledi.

“Hayır. Ölen ölmüştür ve yaşayanlar ise bir sebepten ötürü yaşıyordur. Eğer ölseydim, arkadaşlarımın hayatlarına devam etmelerini ve güzel bir ömür geçirmelerini isterdim. Onlar da böyle düşünürdü. İşte bu yüzden hayatıma devam edip güzel bir ömür geçirmeye çalışıyorum. Ve bu yüzden yiyorum, gülümsüyorum ve… Arada ağlıyorum.”

Jooan Dogeon’un sözlerine şaşıp kalmıştı.

Narae, senin için de öyle mi? Gerçekten hayatta olduğum ve sensiz gülümsediğim için benden nefret etmiyor musun? Birlikte yapacağımıza söz verdiğimiz şeyleri tek başıma yaptığım için benden nefret etmiyor musun? 


Dogeon, sorusunu sormadan önce bir anlığına Jooan'a baktı.


"Peki, ailenle aran nasıl?"

"Yani... İyi."

"Pek de değil sanırım, hı?"


Jooan, kaplan avlayacağını söylediğinde ailesi onu vazgeçirmeye çalışmıştı. Her zaman söz dinleyen bir çocuk olmuştu. Yani bu, geri adım atmadığı ilk seferdi. Annesi, oğlunun bu dehşet verici canavarların peşinden gitmeye ne kadar kararlı olduğunu görünce ağlamıştı. Jooan ailesinin gözyaşlarını ve endişelerini anlıyordu ancak Narae onu korumak için ölmüşken öylece oturup rahatça yaşayamazdı. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Kız arkadaşının ölümüne yol açan bu durumu sona erdirmek için bir şey yapması gerekiyordu.


"Ailen seni durdurmaya çalıştı çünkü seni seviyorlar." diye yorum yaptı Dogeon.

"Evet, orası kesin."

"Hâlâ buradalarken onlara iyi davran."

"Evet, öyle yapacağım. Bu savaş sona erince."


Dogeon sandalyesine yaslanırken buruk bir şekilde gülümsedi.


"Bu savaşın sona ereceğinden emin değilim. Evet, Hunter uygulaması yardımcı oluyor ama kaplanlar her yerde ortaya çıkmaya devam ediyorlar ve hiç de duracak gibi değiller. Ya kaplanlar da sayıca insanlar kadarsa? Ya düşündüğümüzden çok daha fazla kaplan varsa?"

"Biliyorum, haklısın. Ve sorun şu ki can sıkıntısından uygulamayı kullanıp avcıları çağıranlar var."

"Çok sinir bozucular. Haberin olsun, geçen sefer bir bildirim alıp bölgeye ulaştığımda kimse yoktu. Çok sinir bozucuydu."

"Biliyor musun, eğer kullanıcı bilgisi de görünür olsa kimse eğlencesine basmazdı. Sanırım bu Hwangwoong'un aklına gelmedi."

"Aynen, bence de."


Kaplan avcılarını sırf şaka olsun diye çağıran, canı sıkılmış insanlar vardı. Bu da epeyce kaplan avcısının uygulamada değişiklikler istemesine sebep olmuştu. Ancak Hwangwoong bu konuda net bir cevap vermemişti. Bu yüzden herkesin sinirleri bozulmuştu ve hepsi öfkelilerdi. Kaplan avcıları onları kandırıp vakitlerini çalan vatandaşlara sinir olurken vatandaşlar ise hizmetleri karşılığında ücret talep ettikleri için kaplan avcılarına öfkeliydi.

Sinsi sakinleri, aralarına yayılmış nefret tohumlarının yeşermeye başladığının farkında değillerdi.


O anda Dogeon ve Jooan'ın telefonları aynı anda titredi. Uygulamadan bildirim gelmişti. Birilerinin yardıma ihtiyacı vardı.


"Hey, galiba birileri bizi duydu." dedi Dogeon.


Jooan konumu görmek için uygulamayı açtı.


"Bu binanın arkasındaki ara sokaktan geliyor."

"Bu bir şakaysa eğer birilerine haddini bildireceğim."


İkisi de dükkandan çıkıp haritadaki noktaya koşturdu. Yıldırım hızıyla hareket ediyorlardı, normal insanlardan daha hızlılardı. Böylece bölgeye bir dakikadan kısa bir sürede ulaşabildiler. Ve ulaştıklarında, bunun bir şaka olmadığını anladılar. Gerçekten kaplanlar vardı.



İki kaplan.


Jooan mızrağını daha sıkı kavrarken fark etti.


Oldukça güçlüler.



DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, lumi, jeeykev, glow  @ BTSTurkey

Kontrol: glow, starshine @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar