7Fates - [29. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)
29. Kırma
Dogeon, silahını incelerken konuştu.
"O çocuklar gerçekten farklıydı, değil mi?"
Chakho, herkesin kalmasına yetecek büyüklükte bir ev satın almıştı. Ev, pek çok kez kaplan saldırısına uğrayan 6. Bölge'deydi. Yine de bu, ekip için iyi bir şeydi çünkü bu çok odalı evi makul bir fiyata alabilmişlerdi.
Odanın birine Pyori'yi yatırdılar. Onu hastaneye götürme konusunu, nihayet götürmeme kararı alıncaya kadar uzun uzun düşündüler. Sonuçta, bilinçsizce yatan bu adam pek de insan gibi görünmüyordu.
"Bugünlerde liselilerin nasıl olduklarını bilirsin. Kimse durduramaz onları." Zeha, gözü Pyori'de cevapladı soruyu.
"Her neyse, bu adam da neyin nesi? Adı Pyori'ydi değil mi? Sence insan mı?"
"Muhakkak. Bizim gibi gözleri, bir burnu ve ağzı var. İki bacağı, on parmağı..." Pyori'yi incelerken sesi gittikçe alçaldı Dogeon'un.
Parmaklarında bir tuhaflık vardı. O kadar bükük ve bozuk şekilliydiler ki daha çok ağaç dalı gibi görünüyorlardı.
"Buna ne deniyordu? Bir tür... Genetik mutasyon mu? Böyle bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Şey..."
Evde sadece Dogeon ve Zeha vardı.
Onlar Pyori ile ilgilenmek için kalmış, diğerleri kaplan avına çıkmıştı.
Birkaç saattir baygın halde yatıyordu.
Buna rağmen Pyori'nin uyanması çok da yakın görünmüyordu.
"Zeha, çok yaklaşma ona. Tehlikeli olabilir." diyerek uyardı Dogeon.
"Ama oradaki çocuklara yardım etmeye çalıştı."
"Çocuklar yanlış yorumlamış olabilir."
"Uff..."
O anda konuşmaları bir iniltiyle bölündü. Zeha ve Dogeon konuşmayı anında bırakıp silahlarına davrandılar.
Pyori kaşlarını çatıyordu. Bir saniye sonra gözleri açıldı. Zeha ve Dogeon onu izledi. Sol gözünün sağ gözünden belirgin bir şekilde daha büyük olduğunu fark ettiler. Bilinçsizce yatan haline göre bu şekil bozukluklarının onu daha itici hale getirdiğini düşünmekten kendilerini alıkoyamadılar.
Çevresine şöyle bir göz attıktan sonra, nihayet gözleri Dogeon ve Zeha'da kaldı. Daha sonra Pyori yatakta doğruldu ve savunma pozisyonu aldı.
Ölüm Kılıcı'nı gördüğünde Pyori'nin bir gözü diğerine göre hafifçe yuvasından fırlar gibi oldu. Yine de Zeha gözünün büyüyüp büyümediğinden emin olamadı.
Kara kılıca uzun uzun baktıktan sonra Pyori, Zeha'ya dönerek:
"Nesin sen?" diye aniden sordu.
"Kaplan avcısı."
"Kaplan avcısı mı? Sen mi? Hahahahaha!"
Pyori kontrol edemediği bir kahkaha krizine tutulmuştu.
"Nesi komik bunun?" Zeha hiç etkilenmemişti.
"Hayır, sadece aklıma komik bir halk hikayesi geldi de."
Halk hikayesi mi?
Önceden olsa buna Zeha da kahkahalarla gülerdi.
Ama şimdi işler değişmişti. Artık geçmiş yaşamların varlığının farkındaydı.
Pyori, kılıç hakkında bir şeyler biliyor gibi durduğundan, bu "halk hikâyesi" Tabae'ye dair olabilirdi.
"Nedir o hikaye?" Pyori sakinleşince Zeha sorusunu yöneltti.
"Bu seni ilgilendirmez." Anında reddetmişti Pyori.
"Hey, nedir bu hikaye?"
"Halk hikayelerine tutkunsun anlaşılan. Git anne babana sor, böyle hikayeler anlatsınlar sana." Pyori parmağındaki tozu silkelerken ağır ağır cevapladı.
"Babam öldü."
Kaşını kaldırarak, "Annene sor o zaman..."
"Annem de öldü."
"Üzgünüm."
"Boş ver! Şu senin hikayeyi anlat yeter." Zeha ısrar etti.
Ama bir şey söylemek yerine Pyori öylece gözlerini dikip Zeha'ya dikkatlice baktı. Pyori'nin gözlerinin yeşil olduğunu o an fark etti Zeha.
"Bu arada çocuklara ne oldu? Öldüler mi?"
Zeha, Pyori'nin bu hikayeyi kolay kolay anlatmayacağını anlamıştı.
"Hayattalar. Ve sağ salim kaçtılar."
"Bunu bilmek güzel."
"Bana onları kurtarmaya çalıştığını söylediler."
"Pek değil, ben kendimi kurtarmaya çalıştım."
Kötü biri gibi görünmüyor.
Ve böylece Zeha kılıcını indirdi. Dogeon bunu görüp silahını indirerek onu izledi. Bu, sinsice gülümseyip keskin dişini ortaya çıkaran Pyori'yi eğlendirdi.
"Çocuklar, yabancılara bu kadar kolay güvenirseniz erken ölürsünüz. Ya ben sadece en sonunda size saldırmak için şu an dostluğunuzu kazanmak adına iyi davranıyorsam?"
"Yani, ne zaman istersen deneyebilirsin." diyerek meydan okudu Zeha.
Kılıcın olmaması yenileceğim anlamına gelmiyor.
Pyori de aynı şeyi düşünmüş olmalı ki omzunu silkti.
"Size arkadan saldırsam bile bir şansım olacağını düşünmüyorum. Tamam-"
Pyori yataktan indi.
"Bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim. Şimdi gidiyorum."
Dogeon, Pyori'yi omzundan yakaladı.
"Silah sattığını duydum?" diye sordu Dogeon.
"Satıyorum."
"Tedarikçi misin?"
"Evet, öyle bir şey." Pyori kafasını salladı.
"Nelerin var?"
"Her şey."
Ellerini kaldırıp devam etti.
"Bu ellerle yapabildiğim her şey."
Zeha ve Dogeon onun ellerine baktı. Şüpheleri yüzlerinden okunuyor olacak ki Pyori karşılık verdi.
"Mühür kırıldıktan sonra gizemli güçlerin şehre sızıp kaplanların Sinsi'ye gelmesine olanak sağladığını biliyorsunuz değil mi? Ve bu güçlere sahip olanların kaplan avcısı olduğunu."
"Evet, onu biliyoruz."
"Eğer hal böyleyse, sadece siz insanların güç kazandığını sanmayın."
Siz insanlar?
Bu demek oluyor ki o, bir insan değil.
Pyori parmaklarını aşağı koydu.
"Kadim güçleri yenilenenler var. Benim gibi."
"Kadim güçler...?" diye sordu Zeha merakla.
Pyori gülümsedi.
"Siz ikiniz gerçekten hiçbir şey bilmiyorsunuz, öyle değil mi?"
"Ne biliyorsun?" dedi Zeha.
"Ebeveynlerimin bana söylediği kadarını. Ve onlar da kendi ebeveynlerinin söyledikleri kadarını biliyorlardı. Halk hikayeleri böyledir. Nesilden nesile aktarılıyorlar."
Yine mi bir halk hikayesi?
Zeha bu hikayenin Tabae hakkında biraz bilgi içerdiğine ikna olmuştu.
"Peki bu ne hakkında? Bize söyle."
"İstemiyorum." Pyori dümdüz cevapladı.
"Şu an şaka yapmıyorum. Söyle bize. Eğer paraya ihtiyacın varsa hikayeyi anlatırsan sana ücretini öderim."
"Paranın peşinde değilim. Ayrıca neden size hikayeyi anlatayım ki? Sizin kim olduğunuzu bile bilmiyorum." dedi Pyori alaycı bir şekilde.
"Şey, sen böyle diyince söyleyecek bir şeyim kalmıyor... Ama..." dedi Zeha sesindeki özgüven gittikçe azalırken.
"Sen, senin adın ne?"
"Ben Zeha. Ve o da Dogeon."
"Zeha."
Pyori'nin Dogeon'a pek de dikkat ettiği söylenemezdi. Gözlerini Zeha'ya dikmişti.
"Zeha? Zeha... Zeha."
Zeha'nın adını sesli olarak birkaç kez tekrar ettikten sonra, onu göğsünden hafifçe iterek bir anlığına sırıttı.
"Sana güvenmiyorum, kırma."
Zeha yüzüne tokat yemişçesine kısa bir süre donup kaldı. O anda Dogeon ileri atıldı.
"Ne dedin sen?!"
Dogeon, şiddetle Pyori'yi yakasından yakaladı. Kuvvetle onu yukarı kaldırınca Pyori'nin cılız bedeni yanlamasına sallandı.
"Az önce ne dedin?"
"Ne? Beni tehdit edersen lafımı geri alacağımı mı sanıyorsun? Birkaç kez daha söyleyebilirim. Kırmalara güvenmiyorum. Kırmalar, iğrenç yaratıklardan başka bir şey değil." diye açıkladı Pyori, hiç etkilenmemiş bir şekilde.
"Hey!"
Küt!
Dogeon, büyük bir gümbürtüyle onu duvara itti.
Tam o anda ekibin geri kalanı avdan döndüler. Olay önlerinde gerçekleşirken kocaman gözlerle seyrediyorlardı.
“Dogeon, sorun ne?” Jooan dikkatle sordu.
“Bu şey az önce Zeha’ya kırma diye seslendi!” Dogeon öfkeyle köpürdü.
“Ne?” Jooan’nın gözleri kocaman açıldı.
Pyori’ye doğru hücum etti ve yüzüne tokat attı.
“Sözünü geri al.” Jooan sinirlendi.
“Neyse, boş verin. Sorun değil.”
Afalladıktan sonra kendine gelen Zeha elini Dogeon’nun omzuna koydu.
“Dogeon bırak onu, iyiyim.”
“Senin iyi olup olmadığın umurumda değil. Ben iyi değilim! Birisine kırma demeye nasıl cüret eder?” Dogeon kızgınlıkla karşı çıktı.
“Ah, Zeha sorun olmadığını söyledikten sonra bile neden böyle büyük bir yaygara koparıyorsun merak ediyorum.”
Pyori, tüm ekip orada olmasına rağmen hiç korku belirtisi göstermeden kıkırdadı.
Dogeon, tam Pyori’ye doğru bir hamle daha yapacağı sırada Zeha onu bileğinden tuttu.
Zeha, Dogeon’un gözlerinin içine bakarak yumuşak bir şekilde:
“Hayır, hayır Dogeon. Lütfen yapma. Kaplan olmayan birisiyle kavga etmek istemiyorum.” dedi.
Dogeon, Pyori’yi tutan elini yavaşça gevşetti. Pyori, Dogeon’dan tamamen uzaklaşmadan önce Dogeon onu tekrar sıkıca tuttu ve uyardı.
“Bir daha karşıma çıkmasan iyi edersin.”
“Vaay, çok korktum.”
Pyori korku içinde titriyormuş gibi yaptı ve Dogeon’un göğsüne hafiften vurarak itti. Sonra acelesi varmış gibi dışarı fırladı. Pyori ayrılırken Haru sessizce onu izledi.
+++
Pyori 1. Bölge’ye doğru koşuşturmaya başladı.
Kalbinde kabaran bu öfkeden kurtulmak için koşunun verdiği coşkuya ihtiyacı vardı.
Çok önceden bu toprakların kaplan ve ayı dışında kabileleri vardı.
Pyori’nin kabilesi onların arasında, şimdi bir şehir olan bu toprakların derin tabanın altında, sessizce yaşıyordu.
İnsanlar o zamanları unutmuşlardı ama gizli yaşamaya mahkûm olanlar unutmazdı.
Ölüm Kılıcı olan bir adam olduğunu hatırlıyorlardı. Güçlü ve güvenilirdi, ayrıca zayıflara da kol kanat geriyordu.
Bu yüzden, doğal olarak herkes ona güveniyordu.
Ta ki onlara ihanet edip çekip gidene kadar.
Bu ihanetin anısı nesilden nesile aktarılmıştı, öyle ki Pyori de bundan haberdardı.
Zeha’nın tuttuğu kara kılıcın Ölüm Kılıcı olduğunu hemencecik anlamıştı.
Zeha’nın melez olduğunu görebiliyordu.
Kırma. Geniş omuzlu, uzun boylu.
Ve Ölüm Kılıcı.
Tüm bunlar aniden Pyori’ye ailesinden duyduğu hikayeleri hatırlatmıştı.
Tabae hakkındaydı, bir kırma.
Kendisini besleyen eli ısıran bir haindi ve Pyori'nin kabilesini Sinsi'nin altında, karanlıkta yaşamaya mahkûm etmişti.
Pyori’nin kabilesi, Sinsi dışındaki herhangi bir yerde yaşayamadıkları için yer altı dünyasının derin bölgelerine taşınmak zorunda kalmıştı.
Ancak kadim güçlerinin geri geldiğini hissedince yeniden ortaya çıktılar.
Son birkaç yıldır yaşanan gelişmelere rağmen, Sinsi özünde hala Sinsi idi. Bir türlü gitmeyen o rahatsız edici hava hâlâ üzerinde geziniyordu.
Pyori ilk kez ortaya çıktığında, Tabae ya da ayıları neredeyse hiç umursamamıştı.
Ne de olsa, onlara karşı kin tutamayacağı kadar önce yaşanan bir olaydı. Onun için önemli olan tek şey, sonunda yeryüzüne çıkması ve güneş ışığının tadını çıkarabilmesiydi.
Böylece Pyori, silah üretmeye ve insanların arasına karışarak gizlice o silahları satıp geçimini sağlamaya başlamıştı.
Kutsal güçler onun silah yapımında hünerli olmasına izin vermişti. Pyori, diğer arkadaşlarını da burada kendisiyle birlikte yaşamaya davet edebileceğini düşünmüştü. Ancak Zeha ile karşılaşınca yanıldığını anladı.
Zeha ve Tabae’nin farklı insanlar olduğunun farkındaydı. Sonuçta Tabae yıllar, yıllar önce yaşamış birisiydi.
Fakat çağlar önce meydana gelen bu olay, yaşandığından bu yana nesiller boyu aktarıldığı için hafızasına derince kazınmıştı.
Yani Zeha gibi Ölüm Kılıcı’nı elinde tutan bir kırma görünce bu, Pyori’ye birdenbire Tabae’yi hatırlatmıştı ve kalbindeki nefret duyguları kabarmıştı.
Pyori kendisini 1.Bölge’deki bir evde buldu. Kendi hallerinde küçük bir ailenin yaşadığı bu ev, kaplanlar tarafından öldürüldüklerinde boş kalmıştı. İçerideki hiçbir şeye dokunulmamıştı.
Pyori yatağa uzanmadan önce biraz su içmek için buzdolabını açtı.
Bir an Zeha’nın yaralı gözlerinin görüntüsü zihninde canlandı.
“Çok mu abarttım? Bu onun suçu değildi.“
“Harbiden! Çok abarttın.”
Pyori, birinin kendisine cevap verdiğini duyunca korkuyla yataktan fırladı. Bir adam karşısında duruyordu.
Gri saçlara ve genç görünen bir yüz hattına sahipti. Zeha ve diğerleriyle birlikte o da oradaydı.
“Ki- Kimsin…?” diye sordu Pyori.
“Haru. Ben Inwang Dağı’nın Kaplan Kayasıyım!”
Inwang Dağı’nın Kaplan Kayası mı?
Haru giderek yaklaşmaya başladı ve Pyori’nin bir şey söyleyemeyecek kadar şaşırmış göründüğünü fark edince bir soru sordu.
“Sen bir dudurisin, öyle değil mi?”
[Duduri: Kore mitolojisinde “Goblin” olarak bilinen efsanevi yaratıklardır. Muazzam doğaüstü güçlere sahiplerdir.]
DEVAM EDECEK…
_____________________
Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES
Türkçe Çeviri: starshine, lumi, jeeykev, Junior @ BTSTurkey
Kontrol: glow @ BTSTurkey
Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.