Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [28. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

    

28. Kahraman




Gri kaplan ondan sakınmak için tam zamanında sıçradı.


Hop!


Bir şey, tok bir sesle Jeongmi'nin önünde yere çarptı. Bir oktu bu. Bir başkası da gri kaplanın boynuna saplanmıştı. 

Gri kaplan sinirli bir şekilde onu yerinden çıkarırken etinin bir parçası koptu.


"Neredesin?"


Etrafa bakınan kaplan bağırıyordu.


"Göster kendini!"


Gürültülü bir şekilde kükrüyordu.


Vın!


O anda başka bir ok keskin bir sesle süzüldü. Bu kez kaplan ondan kaçabilecek kadar hızlı değildi.


"Ahhhh-"


Nereden geldiği belli olmayan bir merminin boynuna saplanmasıyla kükremesi birden kesildi. 

Kaplan çaresizce yere kapaklanmadan önce olduğu yerde sendeledi.


Yere diz çökerken elini boynundaki kanayan yaraya bastırıp yukarı baktı. Diğer kaplan da aynı şeyi yaptı. 


"Uzaktalar sanki... Nerede olabilirler?"


"Belki avcılardır."


Kaplan avcıları mı?


Jeongmi, iki kaplanın konuşmasını duyunca rahatladı. 


Ölmeyeceğiz! Kaplan avcıları geliyor.


Ölümün kıyısından döndükten sonra Jeongmi için onları kurtarmaya hangi kaplan avcılarının geldiği önemli değildi.

Gelenler rezil Kaplan Kelebeği olsa bile buna minnettar olurdu. Kendisini kurtarabilecek olan kişiye sonsuza dek borçlu kalmaya razıydı.


"Gösterin kendinizi! Sizi aşağılık korkaklar! Ortaya çıkın dedim size!"


Bam!


Bir mermi süzüldü havada.


Ama ne birine ne de bir nesneye isabet etmişti. Sarı kaplan eliyle yakalamıştı. Memnuniyetsizlikle burnunu kıvırarak,


"Hamam böcekleri. Savaşmaktan korkuyor musunuz? Ortaya çıkın, hemen! Paramparça edeceğim sizi!"


Kaplanın kışkırtmasına rağmen gizli alanlardan gelen oklar ve mermiler dışında kimse ortaya çıkmadı. 


Kaplanlar, saldırılara karşı koymak için sanki böcek kovalıyor gibi sinirle ellerini çırpıyorlardı. Yine de arada birkaç atışı kaçırdıkları oluyordu.

O anda sarı kaplan aklına parlak bir fikir gelmiş gibi sırıtarak arkasına döndü. Daha sonra kollarını Jeongmi'ye doğru uzattı.

Planı, rehinesini saldırganlarına karşı tutup onlara durmaktan başka seçenek bırakmamaktı.

Kaplan tam onu boynundan yakalayacakken ürkerek sımsıkı kapattı gözlerini Jeongmi.

Ama derisine batan keskin pençeleri hissetmemesine şaşmıştı. 


Fışt!


Jeongmi bir şeyin eti kesme sesine gözlerini açtı.


"Ahhhh!"


Kaplanın acı içindeki çığlığını duydu. Bir saniye önce kendisini boğazlayacak olan el, hâlâ kaplana bağlıymışçasına yerde kıvranıyordu.


"Ahhhhh!"


Kulakları parçalayan bir çığlık attığı anda,


"Ahhhhh!"

"Vahhhhh!"


Seongjun ve Soyeong da aynı şeyi tekrarladı ve kaçmaya çalıştılar.


O anda bir adam gördüler.

Siyah, bolca cebi olan bir kıyafet giyiyordu. Uzun boylu ve dağınık saçlıydı. Kaplanlarla aralarında, elinde kapkara bir kılıç tutar hâlde duruyordu.


Bu o!


Jeongmi içten içe haykırdı.


Bu o!


İlk görüşte o kişi olduğunu anlamıştı. Mağazadaki insanları kurtarıp ortadan kaybolan yedi çocuktan bir tanesiydi. Bu çaresiz durumda artık bir umut kaynakları olduğunu biliyordu. 


Ölmeyeceğiz. 


Onunla hiç tanışmamasına rağmen o çocuk orada olduğu sürece kendilerinin hayatta kalacaklarına emindi.


"Sen…!"


Bir eli olmayan sarı kaplan hırlarken adama kızgın bir bakış attı. Bu sırada, ciddi bir şekilde yaralanmış olan gri kaplan yaralarının acısına katlanamayarak Cein’e çok fazla karşı çıkmadı. Çizgili derili olan üçüncü kaplan ise Jooan’a karşı savaşıyordu. Cein, sarı kaplana saplamak üzere hançerlerini kaldırırken Zeha'nın onaylamayan bir ifadeyle başını salladığını gördü.


"Cık."


Cein silahını indirirken homurdandı. Savaşın sonucu gayet belliydi. 1. Bölge'nin etrafında dolaşan bu üç kaplan da düşük seviyedeydi. Bu yüzden onların Chakho’ya karşı hiç şansları yoktu.


Sarı kaplan arkadaşlarının öldürüldüğünü anlayınca iyi durumdaki koluyla Zeha'ya saldırdı. Fakat keskin pençeleri Zeha’yı sıyırıp geçti.


Vııın!


Kılıç, hızlı ve tek bir hamlede uzun tırnakları ortadan ikiye ayırdı. Kaplan şaşıp kaldı. Tırnakları insan tırnakları gibi değildi. Düşük seviyede bir kaplan olmasına rağmen sert ve çelik gibilerdi. Ama onları kesmek için tek gereken, kılıcı basitçe savurmak olmuştu.


Kaplan, önündeki adamın ne sıradan bir adam ne de sıradan bir kaplan avcısı olduğunu fark edince gözleri kocaman açıldı.


"Sen nesin böyle?" Zeha’ya doğru hırladı.


"Bana Hupo’nun nerede olduğunu söyle."


"Hupo? Ha! Efendimizi nereden tanıyorsun? Sen sadece bir insan haşeresisin."


"Sen işine bak! Hupo nerede?"


Kaplan burnunu kırıştırdı.

Kendisi Maro’nun tarafındaydı çünkü Hupo’nun sadece kötü insanları öldürme fikrine katılmıyordu. Buna rağmen bu Hupo’ya ihanet edeceği anlamına gelmiyordu.

Hupo kabilenin koruyucusuydu. En zor zamanlarda bile kendilerini terk etmediği için tüm kaplan kabilesi kendilerini Hupo’ya karşı borçlu hissediyordu.


"Gerçekten sana söyleyeceğimi düşünüyor musun? Bu arada seni bir yerlerden gördüğüme oldukça eminim… Ah, sen Inwang Dağı’ndaki o çocuksun."


Kaplan, Zeha’nın yüz ifadesinin değiştiği hemen gördü ve onu daha da kışkırtabileceğini düşündü.


"Baban hakkında bir şeyler öğrenmek istemez misin? Senin baban-"


Vııın!


Kaplan sözünü bile bitirememişti çünkü Zeha ondan önce davranıp kafasını kesmişti.

Kaplanın kafası yerde yuvarlanırken gözleri kocaman açıldı. Zeha homurdanarak yere baktı.


"Hayır, sağ ol, gerek yok. Benim hafızam bunun için yeterince iyi."


Zeha ve diğerleri, Chakho'yu oluşturduğundan beri on dört kaplan öldürmüşlerdi. Ama onlardan biri bile Hupo hakkında işe yarar bir şey söylememişti. Kabile ona şiddetle bağlı olmalıydı, çünkü ağızlarını bıçak açmıyordu.


"Bir şey söyledi mi?" 


Onları uzaktan destekledikten sonra Zeha'ya koşarken sordu Dogeon. Zeha başını salladı ve sordu,


"Hwan nerede?" 

"Hosu ve Haru'ya katılmaya gitti. Sanıyorum bunlar hep düşük seviye kaplanlardı."

"Evet, şükürler olsun ki öyle." diye cevapladı Zeha. 

"Hupo hakkında bir şey dedi mi?"

"Hayır, hepsi ağzını kapalı tutuyor gibi."

"Yani aslında epey şaşırdım. Hupo'ya bu kadar sadık olacaklarını düşünmemiştim."

"Değil mi?" Zeha iç çekti.


İşler kötüye gitmeye başlıyordu. Kaplanlar hâlâ şehirde serbestçe dolaşırken kaplan avcıları arasındaki havada bir değişiklik vardı. 

Kaplan Kelebeği'nin şöhreti söner sönmez, avcılar bunu itibarlarını yükseltmek için bir fırsat olarak gördüler. Herkes Kaplan Kelebeği'nin uzun zamandır oturmakta olduğu taht için yarışıyordu. 

Bu, kaplan avcılarının insanlar ölmesine rağmen kaplanları avlamak için değil, en üstte olmak için savaşmaları gibi bir soruna neden oldu. Bu da yetmezmiş gibi hiç kimse Hupo'nun nerede olduğuyla ilgili bir şey bilmiyordu. 


"Affedersiniz..." 


O anda tiz bir ses gergin ortamı böldü. Zeha ve Dogeon arkalarını dönünce kaplan tarafından öldürülmelerine ramak kalan üç öğrenciyi gördü. Gözleri hayranlıkla parlıyordu. 

Zeha, öğrencilerin okul kıyafetleriyle bu donuk ve kasvetli bölge içinde ne kadar lekesiz durduğunu fark etti. Hiçbiri, az önce ölümle arasında saniyeler varmış gibi değildi. 

Bir süre Chakho'ya gülümsemelerinden sonra, içlerinden biri konuştu. 


"Siz onlarsınız... değil mi?"

"Biz neyiz?"

"Yani... A Marketi. A Marketi'nin kahramanları."


Onların sözlerini duyar duymaz Zeha'nın yüzü kızardı. İnsanların onları nasıl adlandırdığının farkındaydı. Bütün halkın onları aradığının da farkındaydı. 

Ama o insanların kendileri olduğunu kabul etmek hâlâ utanç vericiydi. Bu yüzden bunu duymamış gibi davranmak istiyordu. 


"Ah, evet." dedi Zeha sonunda.


Zeha yüzünde isteksiz bir ifadeyle bunu kabul ettiği an, öğrenciler heyecanla ayaklarını yere vurdular. 


"Aaah! Biliyordum!" diye bağırdı Jeongmi sevinç içinde. 

"Aman, aman, aman. Sizi gerçek hayatta savaşırken göreceğimi hiç düşünmezdim."

"Vay canına, sadece vay canına. Siz çok havalısınız. Ve oldukça da yakışıklı!" diye belirtti Seongjun.

"Biz sizin çok büyük hayranlarınızız. Siz çok havalısınız. O kadar insanı kurtarmak için hayatlarınızı riske attıktan sonra nasıl ilgi odağı olmaktan kaçıyorsunuz bilmiyorum."

"Sizi gerçek hayatta görmeyi cidden istiyordum! Ellerinizi tutabilir miyim?"


Bu, Zeha'nın böyle bir şeyle ilk karşılaşmasıydı. Yardım etmeleri için diğerlerine döndü. Fakat Dogeon, Cein ve Jooan da onun kadar şaşkın görünüyordu.


"Bir saniye. O kızarıyor mu? Çok sevimli!" Soyeong'un sesinden sevinci belli oluyordu.

"Sizin gerçekten göz korkutucu ve ürkünç olacağınızı düşünmüştüm, anlarsınız ya. Devasa adamlar gibi. Çeteciler gibi."

"Evet! Kaplan Kelebeği'nden Dongcheol'a bir bakın. Gerçekten bir çeteciye benziyor. Yanılmışım! Bütün bunlara rağmen siz harika görünüyorsunuz." Soyeong Jeongmi'yle hemfikirdi. 

"Hiç korkutucu görünmüyorsunuz. Doğrusu, aslında oldukça sevimlisiniz!"

"Benim adım Soyeong. Lütfen beni hatırlayın." diye istekte bulundu Soyeong. 

"Soyeong! Ciddi misin? Benim adım da Jeongmi bu arada."

"Ben Seongjun. Lütfen beni unutmayın." dedi Seongjun, Zeha'yla tokalaşmaya çalışırken.


İnanılmaz.


Zeha aralarında en güvenilir ve sorumluluk sahibi olan Dogeon'a bakıp gözleriyle sordu, 


Ne yapmalıyım?


Dogeon omzunu silkti.


Kaç.


Dogeon da bu durumda en az Zeha kadar şaşkındı. Zeha onun peşinden kaçmak istedi. Ama yine de, diğer kaplanlar intikam almaya geri gelebileceği için buradaki öğrencileri bırakamazdı. 


"Burada ne yapıyorsunuz? Bunun tehlikeli olduğunu bilmiyor musunuz?"


Zeha ve Dogeon’u oldukça rahatlatarak Jooan araya girdi ve onlara bir yetişkin gibi yaklaştı.


"Ah, şu konu. Buraya silahlar için geldik."

"Silahlar mı?" diye sordu Jooan.

"Evet, silahları çok ucuza satan bir adam var. Ah, ah! Pyori!"


Bir yerlere doğru aniden koşarlarken Chakho onları takip etti. Bir adamın boylu boyunca yerde yattığı, kırık dökük bir arabanın önünde durdular. 

Adamın yüzünü görünce Chakho çok şaşırdı. Çok acayip bir görünüşü vardı ve ne bir insana benziyordu ne de bir kaplana. 

Bu sırada Zeha, öğrencilerin Pyori’den en ufak bir korku dahi duymamasına şaşırdı. 


"Pyori! Pyori, öldün mü? Uyan! Kaplanları yendik."


Pyori’yi öyle şiddetli sarstılar ki Zeha ellerinde ölebileceğinden korktu. 


"Şey…"


Zeha’nın onlara seslendiği duyunca hemen durdular. Ona, sahibinin talimatlarını bekleyen köpek yavruları gibi baktılar. Bu da Zeha'nın gerilmesine sebep oldu. 


"Burası tehlikeli. Kaplanlar tekrar ortaya çıkabilir."


O sırada öğrenciler, birkaç dakika önce başlarına gelenleri hatırladılar. Anında bembeyaz kesildiler. 


"Bu kişi bizim hayatımızı kurtarmaya çalıştı! Ama kaplan onu yakaladı. Lütfen yaşadığından emin olun." diye yalvardı içlerinden biri. 

"Pekâlâ, ona iyi bakacağız, bu yüzden şimdi gitmelisiniz. Güvenli bir yere gelene kadar arkanıza bakmadan koşun."

 

Başlarıyla onayladılar.

Gitmeden hemen öncesinde, Jeongmi döndü ve Zeha’ya sordu:


"Şey… Siz bir ekip misiniz?"

"Evet."

"Ekibinizin adı ne?"


Zeha kısa bir tereddütten sonra cevap verdi:


"Chakho."



DEVAM EDECEK…

_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: starshine, jeeykev, lumi, Junior @ BTSTurkey

Kontrol: glow @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar