7Fates - [27. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)
27. Lütfen Beni Öldürme
"Ahhhhh!"
"Ahh!"
"Ahhhh!"
Duydukları sesle birlikte hepsi panik içinde çığlık attı. Yabancı, uçup tam önlerine düştüğünde, ellerinden geldiğince çabuk kaçmaya çalışıyorlardı.
"Çırpınmayı bırak!"
Ona bakarken hemen itaatkar bir tavırla üzerini örttüler.
Dehşete kapılmışlardı, gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Önlerinde duran figür, zar zor insan gibi görünüyordu.
Üzerinde yırtık pırtık bir pelerin vardı, yüzü kapşonunun altına gömülmüştü ve teninin her yeri yeşil lekelerle doluydu.
Parmakları uzun ve şekilsizdi.
Buraya silahları almaya gelmemeliydim...
Jeongmi ağlamak istiyordu.
Birkaç gün önce, Kaplan Kelebeği'nin itibarının A Mağazası'ndaki olay nedeniyle yerle bir olduğu sıralarda, Soyeong herkesi cesaretlendirmişti.
"Hepimiz gidip biraz silah alalım. Silahları düşük bir fiyata satan bir satıcı buldum."
"Silah mı? Ne için?" Jeongmi merakla sormuştu.
"Çünkü kendimizi korumak için bir şeye ihtiyacımız var. Burada öylece oturup kaplan avcılarına güvenemeyiz. Kaplan Kelebeği'ne bakın. Kaplan, insanlara saldırdığında canları için nasıl kaçtıklarına bir bakın."
Jeongmi, arkadaşları olduğu için gerçekten korkmuyordu. Soyeong'a katılıyordu.
Sözümona bu büyük avcılar, kaplan korkusuyla hayatlarını kurtarmak için kaçmışlardı. Bu, güçsüz ve zayıf olan sıradan insanlar için yeterince şok ediciydi.
Ayrıca, bazı silahların satın alınmasının bahsi ailesi tarafından da gündeme getirilmişti.
"Silahları satıcılardan satın alırsanız, orada gerçekten pahalı olduğunu duymuştum. Bizim onlara gücümüz yeter mi?" diye sordu Jeongmi, Soyeong'a.
"Oraya gitmiyoruz çünkü o silahlar zaten avcılar için. Elimizde olsaydı bile biz onları doğru dürüst. Sıradan bir silah bizim için yeterince iyi olurdu. Onsuz olmaktansa sıradan bir silaha sahip olmanın daha iyi olduğunu düşünmüyor musun? Kaplanlarla karşılaştığımızda onlara karşı koyabileceğimiz bir silahımız var demek oluyor.”
Jeongmi inanamadı. Bir gencin kendini kaplanlara karşı korumak için silaha ihtiyacı olduğuna inanamadı.
Dünya artık değişmişti. Her ev halkı kendilerini korumak için evlerinde birer tane silah bulunduruyordu.
Jeongmi yüzünde beliren endişeli ifade ile cevap verdi. “Avcıların bile eline silah alamadığını duydum…”
“Bu yüzden sana silah satan birisini buldum diyorum ya. Üstelik çok cüzi bir fiyata.”
Tabancanın ne kadar ucuz olduğu fark etmeksizin en düşük fiyat 1 milyon won’dan başlıyordu. Buna rağmen fiyatlar pek de önemli değildi, çünkü masrafları karşılamak için tatil paraları ve birikimleri vardı. Ayrıca test kitabı alacak paraya ihtiyaç duyduklarını söyleyip ailelerinden daha fazla para isteyebilirlerdi.
Ailelerden hiçbiri söyledikleri yalan yüzünden daha sonra onları azarlamazdı, çünkü kendileri de tıpkı çocuklar gibi silah satın almayı düşünmüşlerdi.
Silah tüccarı çocuklara 1. Bölge’ye gelmelerini söyledi.
Toy ve saf lise öğrencileri kararları hakkında ikinci kez düşünmediler bile. Oldukça kötü durumda olmasına rağmen, 1. Bölge o kadar da korkutucu değildi.
Arkadaşlarıyla beraber olmak onları bir maceranın içindeymiş gibi hissettirdi. Ancak karşılarındaki adamı gördüklerinde fevri bir karar verdiklerini anladılar.
Adamın ağzının köşeleri keskin dişlerini ortaya çıkarmak için yukarı kalktı.
O bir kaplan. O bir kaplan. Bir kaplan tarafından kandırıldık.
Adam ortalama bir kaplana göre daha küçüktü. Fakat Jeongmi, onun bir kaplan olduğuna emindi. Üçü birden korku içinde titredi, ayakları yere çakılı kalmıştı.
"Lütfen... B-bizi öldürme..." Seyoung yalvardı.
“Lütfen… Lütfen bize acı. Asla yapmayacağım… Lütfen… Ya-yapma… Ben tek çocuğum. Yalvarırım… Lütfen, bizi öldürme… Özür dilerim.” Soyeong sızlamaya başladı.
“B-ben de. Özür… dilerim. Özür dilerim. Bir daha asla yapmayacağım."
Adam başını yan tarafa eğdi, yüzünde karmaşık bir ifade vardı.
"Ne için özür diliyorsunuz?"
"Her şey için. Burada olduğum için," diyerek sızlandı Soyeong. "Gerçekten özür dilerim..." O ana kadar öylesine hıçkırıklara boğulmuştu ki sesi zar zor duyulabiliyordu.
"Hmmm... Silah almak için burada değil misiniz?"
Silah mı?
Nesnenin adının geçmesi bir anda tüm gözyaşlarının silinip gitmesine neden oldu. Yüzlerinde dalgın bir ifadeyle adama boş boş baktılar.
O anda adam başını gizleyen kapüşonunu indirdi. Öğrenciler çığlık atmamak için kendilerini zor tuttular.
Görünüşünde son derece garip bir şey vardı.
Ne bir kaplan ne de bir insandı. Daha çok insana evrilmemiş bir canavar görüntüsü vardı.
Yüzünün bir tarafı önemli ölçüde bozulmuştu ve gözlerinin biri diğerinden daha büyüktü. Aynı zamanda burnunu kırmızı, soğan gibi ve pütürlü gösteren bir deri hastalığı varmış gibi görünüyordu. Dudakları sanki öyle görünsün diye dikişlenmiş gibi yukarı kalkıktı.
Seongjun'un dehşetle açılmış ağzını görünce, adam sırıttı ve ağır ağır konuştu.
"Ne oldu? Canavar gibi mi görünüyorum?"
Hepsi anında başını salladı.
"Siz çocuklar, çok naziksiniz."
Sonra kapüşonunu başına tekrar geçirdi.
"Silah için buradasınız, değil mi?"
Korkutucu görünmesi şüphe götürmez bir gerçekti ama kötü birine benzemiyordu.
Aynı anda başlarını sallamalarına eğlendiğini açıkça belli eder şekilde gülümsedi.
"Aynı anda bir şeyler yapmak siz insanlar arasında moda mı?"
"S-siz insan değil misiniz?"
Soyeong bunu adama sorarken sakinliğini yeniden kazanmıştı.
"Şey, ben Pyori."
"Efendim?"
"Adım bu. Pyori."
"Ah... Ben- Ben de Soyeong. Ve bu da Seongjun.
“Diğeri de Jeongmi.”
“Hmm… ? Peki, ne arıyorsunuz? Üç tane ateşli silah mı?”
“Evet.”
“Bu size bir kol ve bir bacağa mal olacak.”
“Biz… Bizim çok paramız var.”
Pyori hemen geriye döndü ve büyük adımlarla uzaklaşmaya başladı. Arkasından kendisini takip eden ayak seslerini duymayınca arkasını döndü ve sordu:
“Neden orada dikilip duruyorsunuz? Hadi, beni takip edin.”
“Ne, ne- nereye?”
“Silahlara bakmaya.”
“Ah…”
Öğrenciler gergin gözlerle birbirlerine baktılar. Tereddüt ediyorlardı çünkü ona gerçekten güvenip güvenemeyeceklerinden ve onu takip etmek isteyip istemediklerinden emin değillerdi.
Soyeong, “Bana kötü biri gibi gelmiyor” diye mırıldandı. Jeongmi ise, “Ama sahtekârlar asla kötü insanlara benzemezler. Aksine, daha hoş ve nazik görünmeye eğilimlidirler.” diye karşı çıktı.
“Ama bu adam hiç de kibar görünmüyor.”
Onlar kendi aralarında küçük bir tartışma yaşarlarken, Pyori onları beklemeden yürümeye devam etti.
“Bir silaha ihtiyacım var. Ailemi koruyacağım. Siz devam edin ve ne yapmak istiyorsanız onu yapın. Ben onu takip edeceğim.”
Soyeong, Pyori’nin arkasından gitmek üzere yanlarından ayrılırken sert bir ses tonuyla kendini açıkladı. Nihayet Soyeong'a katılmadan önce Seongjun ve Jongmi birbirlerine baktılar.
Ve böylece, üçü Pyori’nin liderliğinde yürümeye devam ettiler. Birkaç dakika sonra, tam bu yolun sonu ne zaman gelecek diye merak ederlerken, Pyori aniden döndü ve yüzündeki kötücül ifadeyle onlardan tarafa koşup saldırmaya başladı.
Öğrenciler bir an için kendilerini far görmüş tavşan gibi hissettiler. O kadar korkmuşlardı ki çığlık dahi atamıyorlardı. Pyori’nin şekli bozuk parmakları onlara doğru uzandı. Daha sonra kollarından ve yakalarından büyük bir güçle çekildiklerini hissettiler. Daha farkına bile varamadan, Pyori arkasına fırlattı.
Biliyordum. Ona güvenmemeliydik…
Jeongmi kendi kendine bunu düşünürken Pyori’nin çığlığını duydu,
“Kaç!"
Tam da o anda onları gizlice arkalarından takip eden üç adamı görmüşlerdi. Adamların köşeli kulakları ve sivri dişleri vardı. Öğrenciler onların kaplan olduklarını hemen anladılar.
“Ah… Vay canına…”
Kaplanlardan oluşan grubun Pyori’den çok farklı bir havası vardı.
Öğrenciler, gerçek kaplanları kendi gözleriyle gördükten sonra Pyori’nin kaplan olduğunu varsayarak ne kadar büyük bir hata yaptıklarını anlamışlardı. Onlarda, Pyori’de olmayan bir vahşilik ve ölümcül bir şey vardı.
Tam da o sırada kaplanlardan biri havalandı. O kadar yükseğe zıplamıştı ki bir anlığına uçtuğunu düşünmüşlerdi. Aniden manevra yapıp Pyori'ye doğru yönelmeden önce sanki havada adım atıyormuş gibiydi.
Pyori, hemen pelerininden iki tane silah çıkardı ve kaplana doğru ateş etmeye başladı.
Bam!
Bam!
Mermilerin keskin gürültüsü sessiz mahallenin tümünde yankılandı.
Bam!
Bam!
Ama ne yazık ki Pyori’nin gelişigüzel hamleleri kaplanı sıyırıp geçmişti.
Gri kaplan, mermilerden kaçmak için havada dönüyor ve taklalar atıyordu. O sırada sarı kaplan, Pyori’ye doğru koştu ve üzerine atladı.
Tak!
Öğrenciler, Pyori’nin zayıf ve küçük bedeninin uzaklara doğru uçuşunu izlediler.
Pat!
Bir arabaya çarptı. Öğrenciler, Pyori’nin nasıl olduğuna gidip bakamamışlardı bile çünkü kaplanlar, yüzlerindeki lanetli ifadelerle onlara doğru yaklaşıyorlardı.
Bırak üç tanesini, bir tane kaplana karşı çıkmak bile çok zordu.
Bu yüzden hiçbir öğrenci karşı saldırıya cesaret edemedi.
Kaplanlar da onların yüzlerindeki ifadeyi okumuş olmalılardı. Yaklaşmakta olan yemlerine doğru giderken aralarında konuşmaya başladılar.
"Oğlan benim."
"Sen onu al. Ben de at kuyruklu kızı alıyorum. Dolgun ve lezzetli görünüyor."
"Ah, hadi ama. Beyaz tenlilerin tadının daha iyi olduğunu bilmiyor musun?"
"Az olsun öz olsun dostum."
"Ah, fazla yememeye dikkat etsen iyi olur. Bir adamı çiğnemeden yutup uzun bir süre bir şey yiyemeyen o ahmağı duymuşsundur."
"Evet, hatırlıyorum. Sonra ne oldu ona?"
"Eh, son zamanlarda görmüyorum."
"Belki de hazımsızlıktan ölmüştür."
Öğrenciler hıçkırırken kaplanlar zevkle cıyaklıyordu. İlk ölen olma korkusuyla öğrencilerin hiçbiri ses çıkarmaya cesaret edemiyordu. Merhamet bile dilenemiyorlardı, korkudan felç olmuşlardı.
Ancak o zaman ne kadar pervasız davrandıklarını anladılar. Bir silahları olsa da bu, kaplanlara karşı güvende olduklarının garantisini vermezdi.
Pyori'nin iki silahı vardı ve seri hareket ediyordu. Buna rağmen kaplanlara bir çizik bile atamamıştı.
Sıcak yaz rüzgarı yüzlerine esiyordu. İğrenç kan kokusuyla karışmıştı. Öğrenciler bu pis kokunun kaplanlardan geldiğini çabucak anladılar.
"Hayır..."
Soyeong daha fazla dayanamayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı ve bu da kaplanların dikkatini ona çekti. İçinde bulunduğu dehşet, hıçkırmaya başlamasına sebep oldu. Gri kaplan sırıttı.
"Ağlıyor musun? Neden? Korkuyor musun?"
"Lütfen beni, beni... ö-öld-"
"Seni bırakmamı mı istiyorsun?"
Soyeong başını sallarken elleriyle ağzını kapattı. Gri olan, arkadaşlarına döndü.
"Onu özgür bırakmamızı istiyor. Ne yapalım?"
"Pekala, onu koca bir lokmada canlı canlı yiyelim o zaman. Büyük midemizde istediği gibi yaşayabilir, sonsuza dek mutlu olur."
"Doğru!" diye neşeyle bağırdı diğeri.
Kaplanın ellerini Soyeong'a uzattığı o dehşet verici sahne, Jeongmi'ye sonsuzluk gibi gelmişti. Zamanın durmasını diledi. Zamanın o an sonsuza dek durmasını ve bir şekilde bulundukları durumdan kaçabilmelerini diledi.
Ya da... Umarım onlar buradalardır.
19. Bölge'dekileri kurtaranlar. İnsanları kurtarır kurtarmaz ortadan kaybolanlar. Eğer bir tanesi bizi kurtarmaya gelseydi... Eğer gelseydi...
"Aah!"
O anda Soyeong, bir kaplanın acıyla haykırdığını duydu. Bu, Jeongmi'nin kendine gelmesini sağladı. Kaplan bir anlığına afallayıp elini ensesine götürdü. O anda-
Vın!
Bir şey havayı delip geçti.
DEVAM EDECEK…
_____________________
Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES
Türkçe Çeviri: histheory, jeeykev, starshine, Junior, wintaerbear, glow @ BTSTurkey
Kontrol: lumi, starshine @ BTSTurkey
Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.