Duyuru

Hoş Geldin ARMY

Bildirim
Ekip alımları devam etmektedir.

- [25. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)

Tüm Bölümler

    

25. Azmimiz Geçmişten Geliyor



Tabae.

Bu adı duyduğu anda Zeha, kafasının içinde büyük bir zilin çaldığını hissetti. Diğerleri de aynı şekilde hissetmiş olmalılardı ki hepsi kaşlarını çatmıştı. 

Kaplan ve ayıların dünyası. Bir melez.

Bu hikaye o zamanlar hemencecik reddedilirdi. Ama şu an her şey mümkündü.

"Ve siyah kaplana 'Hupo' olarak hitap ettim."

Bu adı duyan Zeha'nın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. İçgüdüsel olarak Haru'ya döndü. Haru yanıt olarak başıyla onayladı. Cein, hikayesine devam etti.

"Hupo, onların dünyasındaki Sinsi'nin koruyucusu. Bizdekine oldukça benziyor. İkimiz de topraklarımızın barış içinde olacağına dair söz verdik... Ama Hupo bana ihanet etti. Ayıları Sinsi'den çıkarmak için benden habersiz onları öldürmeye başladı."

O an Dogeon elini kaldırdı. "Neden bunu yapsın ki?" diye sordu. "Kaplan ve ayıların iyi anlaştığını düşünmüştüm. Kaplanların ayılara sırtını çevirmesine neden olacak bir şey mi oldu?"

Cein başını salladı. 

"Ben de kesin olarak bilmiyorum. Bu kaş bana tüm detayları göstermiyor. Bununla birlikte net olan şey, kaplanların ayıları ve diğer kabileleri akla bile gelmeyecek şekillerde öldürmeye başlaması ve bunun da Sinsi'deki bütün kabilelerin kaplanları hor görmesine neden olması. İşte savaş böyle kaçınılmaz hale geldi. Ben ayıların tarafındaydım. Çünkü en başta çizgiyi geçen kaplanlardı. Ve..."

Cein, Zeha'nın yatağına dayalı olarak duran kılıca bir bakış attı. Herkes onun gözlerini takip etti. Sözlerine devam ederken kılıcı gösterdi. 

"O kılıcı tutup 'Cepheye gideceğim ve bu topraklara tekrar barışı getireceğim.' dedim."

O anda Zeha'nın kafasına keskin bir ağrı saplandı. Birden aklına bir şey gelmişti. Müzede kılıca ilk dokunduğu an. Daha önce bu anı garip bir deneyim olarak düşünüp aklından atabilmişti. Ama bu kez olay, gözlerinin önünde daha açık ve ayrıntılı olarak gerçekleşmişti.












































































"Hupo sen, Sinsi'nin koruyucusu olmayı hak etmiyorsun."

Kara kılıç Hupo'nun boynuna dayanmıştı. Hupo ciddi şekilde yaralanmıştı. Yine de gözleri tehditkâr bir şekilde parlıyordu. 

Zeha anlam veremiyordu.

Neden? Bunu başlatan kendisiyken neden bana bu şekilde bakıyor?

Hupo'nun sarı gözleri nefretle doluydu. Bu bakışların arkasında başka bir şey vardı.

Neden üzgün görünüyor?

Anlaşılmaz bir hüzün vardı Hupo'nun gözlerinde. 

"Hey, Zeha! İyi misin!"

Hwan, Zeha'yı omzundan sarsarak düşüncelerinden çekip çıkardı.

"Cein doğruyu söylüyor." diye düz bir şekilde belirtti Zeha.

"Tabii ki doğru söylüyorum! Yalan söylediğimi mi zannediyordunuz?" Cein'in savunmasında kızgınlık vardı.

Daha sonra Zeha Ölüm Kılıcı'nı almak üzere yatağına doğru yöneldi. 

"O zaman müzede bu kılıcı tuttuğumda Cein'in gördüklerine benzer şeyler görmüştüm. Ya da duydum mu diyeyim? Her neyse, gördüğüm şeyde, kılıcı tutarak ayılar ve diğer kabilelere, bu topraklara barışı getireceğimi ilan ediyordum. "

"Ben de!" Hosu'ydu bu.

"Ben de gördüm. Kaplanı yediğim zaman olmalı. Cein'in önceki söylediğine benzer bir şeydi. Öyle bir şey hatırlıyorum."

Kılıca bakarken herkes sessizliğe gömülmüştü. 

Hepsi derin düşüncelere dalmıştı.

Hikayeye inanmak ne kadar zor görünse de yaşadıkları onları inanmaya zorluyordu.

"Bekle. Bir yanlışlık var."

Sessizliği bozan Dogeon oldu.

"Yani sen diyorsun ki geçmiş yaşamlarımızda hepimiz Tabae'ydik... Ama bu nasıl mümkün olabilir? Geçmiş yaşamlarımız varsa eğer bu, yeniden doğmuş ruhlarımız olması gerektiği anlamına gelmez mi... Garip değil mi? Hepimiz aynı anda nasıl Tabae olabiliriz?"

"Herkes değil. Ben değilim." Haru elini kaldırdı.

"Ben Kaplan Kayası'yım. Geçmiş yaşamımda bir şey değildim."

"Evet haklısın. O zaman Tabae adını duyduğunda hiçbir şey hissetmiyorsun sanırım, değil mi? Cein ismi söylediğinde başıma ağrı girdi."

"Hımm... Bu biraz garip."

Olmayan sakalını sıvazlarken mırıldandı Haru.

"Onun adını duyduğumda başım biraz zonkladı... Ama geçmiş yaşamım olmadığı kesin."

"Önce Tabae'yken daha sonra kaya olduysan?" Bu fikri öne süren Jooan'dı.

Haru başını salladı.

"Hayır, olamaz. Ben Inwang Dağı'nın ulu Kaplan Kayası'yım. Ben milyarlarca yıldır varlığını sürdüren seçkin, harika varlığım-"

"Neyse..."

Zeha, konuşmaya dalmadan önce çabucak Haru'nun sözünü kesti.

"Cein'in gördüğü her neyse, geçmiş yaşamlarımız var ya da yok, asıl önemli olan hepimizin ortak bir şeye sahip olması. Ve... Ortak bir amacımız var."

"Kaplanlardan kurtulmak."

Zeha ile göz göze gelerek konuşmayı sonlandıran Hosu'ydu. Hosu artık Zeha'ya karşı ne kızgınlık ne de küskünlük hissediyordu. 

Daha sonra Jooan, "Bulti üst düzey bir kaplan olmalı, onu kontrol altına alamamış olsak da onda derin bir yara açmayı başardık. Bu da, eğer bir arada savaşırsak güçlü kaplanlara karşı gelebiliriz demek," dedi.

"Hupo'yu bulmalıyız. Yani hâlâ hayatta ve Sinsi'deyse." Cein tamamladı.

Zeha, mührü kırmak için kendisini hipnoz edenin Hupo olduğunu açıkladı. Hemen ardından Dogeon ciddi bir sesle:

"O zaman üst düzey kaplanlar... ya da en azından Hupo, bizi hipnoz edebilir demektir.. Dikkatli olmalıyız." 

"Evet, ilk işimiz Hupo'yu bulup öldürmek ya da buna bir son vermesi için onu ikna etmek olmalı. Kaplan kabilesinin başıysa eğer. Yani şehirdeki bütün kaplanları öldürmemiz imkansız." diye mırıldandı Hwan, diğerlerine bakarak.

Herkes gözlerini ortadaki kılıca dikmişti. Zeha kılıcı kavrayarak mırıldandı.

"Tabae kaplanları katlederek ülkede barışı sağlayacağını söylemişti."

Zeha cümlesini bitirir bitirmez Tabae'nin sesi hepsinin kulaklarında yankılanmış gibi oldu. Kalın ve güçle doluydu. Odadaki herkesin bu kaplanla bir şekilde bağlantısı vardı. Zeha kılıcı kaldırırken şöyle söyledi:

"Ülkede barışı sağlamalıyız."

O anda, Tabae'nin geçmişte sahip olduğu saf azim, her ne kişisel davaları varsa hepsini silip süpürdü ve yerini görev bilinciyle doldurdu. Onları izleyen kabilelerin umutlu ve yüreklendirici gözlerini görüp tezahüratlarını duyuyorlardı ve bunun için kaplan kaşını ya da kılıcı kullanmaları gerekmiyordu. Tabae'nin yerine geçmişler, on binlerce yıldır var olan kabilelerin güven ve umudunu içlerine çekiyorlardı.

Bu grup birkaç ay öncesine kadar herkes gibiydi. Sıradan hayatlar sürdüren sıradan gençlerdi. Fakat şimdiyse görevleri Sinsi'yi kurtarmaktı, yaşadıkları ülkeyi ve kaybettikleri evlerini kurtaracaklardı.

Omuzlarındaki yükün ağırlığına rağmen hiçbiri görev bilincini reddetmedi. Yalnızca sessizlik içinde gözlerini kılıca dikerek içlerinden fışkırmaya çalışan yoğun duygu selini bastırıyorlardı.

"Bu arada." Bir süre sonra Dogeon sessizliği bozdu.

"Adımız ne olmalı?"

Zeha Dogeon'un sorusu üzerine gülmeye başladı, o ise karşılık olarak kaşlarını çattı.

"Ne? Komik bir şey mi söyledim?"

"Hayır, sadece sen bunu söyler söylemez havadaki bütün gerginlik yok oldu." diye gülümseyerek açıkladı Zeha.

"Evet, fazlasıyla... boğucuydu." diyerek Zeha'ya katıldı Jooan, o da sırıtıyordu.

Dogeon utanmışçasına gözlerini kaçırdı.

"Demek istediğim, bir adımız olsa daha kolay olurdu. Kaplan Kelebeği gibi mesela."

"Tabae'ye ne dersiniz?" diye önerdi Cein. Fakat Hwan bu fikri anında reddetti.

"Eğer Hupo Sinsi'deyse ve bu adı kullanırsak direkt saldırır bize."

"Ah, haklısın. Geri alıyorum. Boş verin. Tabae olmasın." diyerek hemen kabul etti Cein.

Herkesi sessizlik içinde dinleyen Haru şöyle önerdi:

"Chakho Gapsa."

Herkes Haru'ya döndü, ifadenin anlamını çıkarmaya çalışıyorlardı. Odada kelimenin anlamını bilen tek kişi olduğunu gören Haru, gururla gülümseyerek mırıldandı.

"Siz sevgili evlatlar elbette ne anlama geldiğini biliyorsunuzdur, değil mi? Uzak geçmişte insanlar, vahşi kaplanları yakalayan özel savaşçılara böyle derlerdi. Adları 'Chakho Gapsa'ydı."

"Ah, gerçekten mi? Bu kadar şey bildiğini bilmiyordum."

Haru'nun zekası karşısında şaşıran Dogeon'un aksine, Zeha gözlerini kısarak alaycı bir şekilde şöyle söyledi:

"İnternetten baktın mı? Doğruymuş, değil mi? Telaffuzunun doğru olduğuna emin misin?"

Zeha, Haru’nun atasözlerini ya da deyimleri pek fazla doğru kullanmadığını biliyordu.

“Sevgili evladım, gün geçtikçe daha da terbiyesiz biri oluyorsun. Sana şimdiye kadar çokça kez söylediğim şeyleri tekrarlatma bana.”

“Şimdiye kadar neyi çokça kez söyledin?”

“Milyarlarca yıldır var olan harika, seçkin ve ulu bir Tanrısal varlık olduğumu-”

“Bu terim gerçekten var. Chakho Gapsa.” Kelimeyi internetten araştıran Hwan konuşmaya daldı.

Haru, Zeha’ya güldü.

“Tabii ki var. Bana daha çok güvenmelisin.”

“Geçmişte söylediğin anlamsız şeyler olmasaydı bu, daha kolay olurdu. Pekala, Chakho Gapsa o zaman. Kendimizi böyle mi adlandıracağız?”

“Biraz uzun geldi. Chakho’ya ne dersiniz? Chakho. Söylemesi de kolay,” diye önerdi Hwan. En nihayetinde “Chakho”ya karar vermeden önce, uzun halini mi kısa halini mi kullanmaları konusunda tartıştılar.

Kaplan avcıları, Chakho.

Geçmişte var olan kararlılık, Sinsi’deki küçük ve sessiz bir hastanede yeniden ateşlenmişti.

+++

19. Bölge’deki A Mağazasında gerçekleşen olay, tüm şehirde sıcak bir konu haline gelmişti.

Bugünlerde insanların kaplanlar tarafından pençelenip parçalara ayrıldığı haberler pek fazla manşet olmuyordu, çünkü artık oldukça sıradanlaşmıştı. Yine de, alışveriş merkezinin bodrumundaki hayatta kalanların tanıklıkları ve hikayeleri herkesin tüylerini ürpertmişti.

Şehir, kaplanın insanları sadece öldürmek için değil, aynı zamanda kaçırıp ölümüne işkence ettiğini öğrendiğinde kaosa sürüklenmişti.

Bu, parası olmayanların birlikte gruplar haline gelip normal yaşamlarına devam etmelerine; zenginlerin ise büyük meblağalar ödeyerek kişisel kaplan avcıları tutmalarına yol açmıştı.

Kaplan avcıları içinse, her nasılsa, bu sosyal ayrım iyi bir şeydi.

İnsanlar, kaplanlara ve onların iğrenç hareketlerine o kadar alışmıştı ki korku, günlük hayatlarının bir parçası haline gelmişti. Bu yüzden kaplan avcılarına öncekinden daha az olumlu bir şekilde davranmaya başlamışlardı.

Ayrıca etrafta kaplan avcılarının silahli kuvvetler gibi devlet tarafından kontrol edilmesi için karışıklık çıkaranlar da vardı. Çünkü doğaları gereği bazı kaplan avcılarının iğrenç ve kaba olmalarından yılmışlardı.

Ne var ki, kaplanlara olan korku yeniden meydana çıkınca işler bir kez daha değişti. İnsanlar, avcıların yakınlarında olmasını ister oldular.

Hatta apartmanlar; kaplan avcılarına kendilerini korumaları karşılığında en iyi yerden, en iyi manzaralı yerler sağlayacaklarını duyurdular. Üstelik biraz harçlık ve araba da vereceklerdi.

Zenginler, kendileri için özel güvenlik sağlayabilecek kaplan avcılarını kendilerine tuttu. Tüm bunlar, korkunç olaydan hayatta kalan kişilerin yoğun bakım ve tedavisinin ardından hastaneden taburcu olduğu dönemde gerçekleşti.

O günde tüm bina, hala yaşayan kişilerin kişisel hikayeleri ve ifadelerini yakalamak istedikleri için gazeteciler ve kameralarla doluydu.

Şimdiye dek, orada gerçekleşen şeylerin bilgisini bir araya getirmek için tek kaynak polisti.

Kurtulan kişilerin çoğu, kalabalık medya çalışanlarının varlığına sinirlendi çünkü tüm istedikleri gidebildikleri en kısa sürede eve gitmekti. Diğer yandan ise, göz önünde olmayı sevenler soruları yanıtlayıp keyifle kameraların önüne geçti.

Pek çok soru cevap silsilesinin ardından özellikle genç bir üniversite öğrencisinin ifadesi öyle şok ediciydi ki şehirde büyük bir karmaşa uyandırdı.



Chakho Gapsa, Joseon Hanedanlığı’nda (15. yüzyıl) ülke boyunca halkı öldüren kaplanlar ve leoparların sık ortaya çıkışına bir cevap olarak oluşan özel ve seçkin bir güç birimini ifade ediyor. Saldırılar öyle yaygın hale gelmişti ki hükümet onları ulusal bir tehdit olarak adlandırdı ve böylece yeteneklerini pek çok değerlendirme testini geçerek kanıtlaması gereken güçlü, hızlı ve zeki kişilerden oluşan bir güç birimi kurdu. Ek olarak, bu güç ekibinde yer alanların metallerle kaplı zırhlar almak, birçok somut ve soyut ödüller ve kazançlar elde etmek gibi pek çok ayrıcalığı vardı.

 



DEVAM EDECEK…


_____________________

Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES

Türkçe Çeviri: lumi, starshine, glow, fataeful, Kıleyır  @ BTSTurkey

Kontrol: glow, lumi @ BTSTurkey

Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.


Yorumlar