7Fates - [23. Bölüm] 7FATES: CHAKHO (Türkçe Çeviri)
23. Tam Buradayım
Sabah olmuştu. Ama odadaki boğucu hava yerli yerinde duruyordu.
Cein refakatçiler için olan geçici yatakta uzanıyordu. Hosu'yu kontrol etmek için biraz doğruldu.
Önceki gece Hosu, Zeha'nın yakasına yapışarak kızgın bir ağlama tufanına tutulmuştu. Nihayet yatağına dönene kadar o halde bir süre kalmıştı. "Üzgünüm." Boğularak çıkmıştı ağzından. "Yani senin suçun değildi."
Hosu daha sonra gidip uzandı ve tüm gece boyunca öyle kaldı.
Uyuyor gibi görünmüyor... Bir kez daha kontrol etmek istiyorum.
Hosu bilinçsiz şekilde yatarken Cein, kaplan kaşıyla onun geçmiş yaşamına bakmıştı.
Herkes gibi onun geçmişi de Cein'inkiyle tamamen aynıydı.
Yedisi de aynı geçmişi paylaşıyordu.
Kaplanlar şehri yakıp yıkmaya başladıktan hemen sonra bu yedi yabancı bir araya gelmişti.
Bunu bir anlamı olmalıydı. Sadece bir rastlantı olamazdı.
Cein bir an önce bunu onlara anlatmak istemişti ama odadaki atmosfer konuşması için çok ağırdı.
Demek Zeha'nın babası bir kaplan.
Haru, Kaplan Kayası olduğunu söylüyor.
Dogeon yetimhanedeki arkadaşlarını kaplanların elinde kaybetti.
Hwan ebeveynlerini kaybetti ve sonradan kız kardeşinin öldüğünü öğrendi. Yine kaplanlar yüzünden.
Jooan'ın kaplan bir kız arkadaşı vardı ama artık yok.
Son olarak kaplanlar tarafından acılı bir işkenceye maruz kalan Hosu var.
Cein tüm dünyadaki en zavallı insanın kendisi olduğunu düşünürdü. Ama artık sorunlarının diğerlerine kıyasla oldukça önemsiz olduğunu fark etmişti.
Sakladığı şeyi, yani sıradan insanların geçmişlerine bakmak için bölgeler arasında rahatça gezerken yedisinin aynı geçmişi paylaştığını fark ettiğini, söylese bile bu olumlu bir tepki görmeyecekti.
"Açlığını bastırmak isteyen var mı?" Odadaki sessizliği bozan Haru oldu.
Biraz önce pencerenin yanında oturuyor ve dışarı bakıyordu. Ama şimdi diğerlerine bunu söylerken odanın ortasında duruyordu.
"Kaya olduğunu söylememiş miydin? Nasıl oluyor da acıkıyorsun?" diyerek cevabı yapıştırdı Cein.
"Doğru, aç değilim. Bu yüzden sizlerin aç olup olmadığınızı sordum, sevgili çocuğum." diye sabırla açıkladı Haru.
"Evet, ben açım." soruya cevap veren Dogeon oldu.
İçinde bulunduğu kötü duruma rağmen çoktan yatağında oturur halde olduğuna göre odadaki boğucu atmosfer onu da rahatsız etmiş olmalıydı.
"Hastane yemeği istemiyorum. Hadi bir şeyler sipariş edelim. Zeha, yemek istediğin bir şey var mı?"
Zeha da aynı Hosu gibi tüm gece aynı pozisyondaydı. Sırtını yatağına dayamış, gözlerini battaniyesine dikmişti.
Önceki gece yaşadıkları duygusal karmaşadan sonra o hararetli anın ardından Hosu yatağına çekilmiş, Zeha'yı diğerlerinin onu rahatlatması için bırakmıştı.
"Sorun değil. Senin hatan değildi. Bunun senin suçun olduğunu düşünmüyoruz." Hepsi çok üzülen arkadaşlarına güvence veriyordu.
Ama Zeha bu güvencelere ilgisiz kalıyordu. Ne kadar çok çabalasalar da Zeha'nın hissettiği yoğun suçluluk duygusunu alt edebilecek gibi görünmüyorlardı.
Dogeon ona seslenince bile Zeha sessiz kalmıştı.
Dogeon, bir şeyler yapması gerektiğini söylemek ister gibi Cein'e baktı. Ama Cein sadece başını salladı.
İnsanları nasıl teselli edeceğini bilmiyordu.
Bu sırada diğerlerinin konuştuğunu duyan Hwan ve Jooan yataklarından kalkmışlardı.
Hwan derin bir nefes alıp hafifçe sekerek yatağından indi. Yüzünde kararlı bir ifadeyle Zeha'ya yöneldi.
Sonra da elini Zeha'nın yanındaki duvara vurdu.
"Ne oldu…?" diye sordu Zeha, nihayet başını kaldırarak.
"Kaplanlar ebeveynlerimi tam karşımda öldürdü. Gözlerimin önünde öldüklerini gördüm."
"Üzgünüm…" diyerek başını öne eğdi Zeha.
"Kız kardeşim de kaplanlar tarafından kaçırıldı ve öldürüldü."
"Üzgünüm…"
Zeha utançla önüne bakıyor ve tekrar tekrar özür diliyordu. Sonra Hwan yanaklarını avuçlarının arasına alıp göz göze gelecekleri şekilde Zeha'nın başını yukarı kaldırdı.
"Nereye varmaya çalıştığımı anlamıyor musun?" diye sordu Hwan, bu kez biraz sabırsızca.
"Üzgünüm…"
"Kaplanlar yaptı."
"…"
"Kaplanlar yaptı bunları. Sen değil."
"Ama bariyeri ben bozdum…"
"Bu da kaplanların işi. Aklını çeldi ve zorla yaptırdı. Sence herhangi birimiz aynı kaplanla karşılaşsak senin yaptığından farklı bir şey mi yapardık? Bunların hiçbiri senin hatan değil." diyerek onu rahatlattı Hwan.
Zeha gözlerini kapattı, gözyaşlarına boğulmamak için kendini tutuyordu.
"Bu suçlama oyununun bir sonu olmadığının farkına varmalısın. Ayrıca, her şeyi kendi üstüne almak daha iyi hissetmeni sağlamıyor. Kısır döngü. Bu böyledir zaten. Bir şeyden pişmanlık duyarsın ve başkalarını ve kendini tekrar tekrar suçlayıp durursun… Elbette, bu bazen gereklidir. Fakat… Şu an kaybedecek zamanımız yok. Biz konuşurken bile-"
Hwan parmağıyla pencereyi işaret etti.
"Biz konuşurken bile insanlar ölüyor. Birilerinin babası, birilerinin annesi ya da birilerinin çocuğu olan insanlar. Biz burada rahatça oturup dökülen sütün ardından ağlarken dışarıda insanlar ölüyor. Olan olmuş, yapacak bir şey yok."
Sonra Hwan, Zeha'nın omzuna dokundu.
"Evet, babanın bir kaplan olduğunu biliyorum. Ama ne olmuş yani? Bu iyi bir şey değil mi sence? Kaplanların gücüne sahipsin. Ve sen. Hosu muydu?"
Hwan, yatağında oturan Hosu'ya döndü.
"Bir canavara dönüştüğünü söylemiştin, değil mi? Böyle söylemem garip olacak biliyorum ama bu harika bir şey! Orada çok güçlüydün. Canavar ya da değil, ne olduğunun bir önemi yok. Güçlüsün ve seni kurtaracak olan da bu. Sinsi'deki kaç kişinin senin kadar güçlü olmak için her şeyini vermeye razı olacağından haberin var mı? Ben, mesela…" Hwan'ın sesi azalarak kayboldu.
Birdenbire ailesini hatırlamış ve eğer Hosu kadar güçlü olsa onları kurtarabileceğini düşünmüştü. Gözlerini sımsıkı kapatarak devam etti.
"Hayattayız ve şu an hâlâ buradayız."
Hwan sözlerini bitirir bitirmez sessizlik çöktü. Herkes onun söylediklerini düşünüyordu. O sırada birkaç keskin alkış sesi odada yankılandı.
Şak, şak, şak!
Ses bütün odayı doldurmuştu. Dogeon'du. Herkes şaşkın ifadelerle Dogeon'a bakıyordu.
"Ne? Tutku dolu, yürekten gelen bir konuşmaydı. Hakkını vermelisiniz. İyi iş, Hwan. İnanılmazsın."
Hwan güldü.
"Alkışlarını başka bir şeye sakla. Acıktım. Yiyecek bir şeyler bulalım hadi."
Grup, böyle bir zamanda yiyecek dağıtımının olup olmadığını düşündü, ancak şanslarına, devam eden krize rağmen birçok insan hâlâ normal hayatlarına devam ediyordu.
"Onlara çok minnettarım. İşlerini yaparken hayatlarını riske atıyorlar. Bu insanlara sahip olduğumuz sürece dünya mahvolmayacak."
Hwan daha sonra, bir çift tek kullanımlık yemek çubuğunu ikiye böldü ve Hosu'ya verdi.
Hwan, kız kardeşini çılgınca ararken ölümün eşiğindeymiş gibi görünüyordu. Ancak şu anda, neşeli ve enerjik görünüyordu. Kız kardeşinin ölümünün farkına varışının dehşetini neredeyse tamamen atlatmış gibiydi. Ancak odadaki herkes durumun böyle olmadığının farkındaydı.
Hwan, onun ölümünü atlatamamıştı. Durum öyle değildi, aslında sadece hayatına devam etmek için mücadele ediyordu. Başka seçeneği yoktu, devam etmeye hazır olmasa bile yalnızca ayağa kalkabilirdi.
Aksi takdirde, ailesinin ölümünün verdiği üzüntünün ağırlığı altında boğulacaktı. Ne kadar acı verse de Hwan, bir gün ailesinin intikamını alana kadar güçlü kalmayı tercih ediyordu.
Hwan'ın tüm ailesini kaybettikten sonra bile her şey yolundaymış gibi davranmaya çalıştığını görmek, diğerlerini de güçlü kalmaya teşvik etmişti.
Böylece her şey yolundaymış gibi yemek yemeye koyuldular. Yemek yerken her şey yolundaymış gibi sohbet ettiler.
Zeha ve Hosu birbirlerine karşı hâlâ oldukça garip olsalar da, Hosu artık Zeha'ya her an üzerine atlayıp onu parçalara ayıracakmış gibi bakmıyordu.
Bütün bunların arasında Cein, yemek boyunca içinde bir ikilem yaşıyordu.
Ne yapmalıyım? Onlara söylesem mi? Ya geçmiş hayatımızı gündeme getirdikten sonra benim tuhaf olduğumu düşünürlerse? Ve ayrıca... Gördüğüm şey insanlarla ilgili değildi, ama...
Cein, diğerlerine söyleyip söylememeyi düşünürken Jooan;
"Cein, elinde ne var?" diye sordu.
"Neden bahsediyorsun?"
Cein daha sonra Jooan'ın bakışlarını takip etti ve sol elindeki kaplan kaşına baktığını fark etti.
Ah, alışkanlıktan elimde sıkıyor olmalıyım.
"Bu mu?"
Cein, Jooan'ın bunu sormasına memnun olmuştu.
"Bu bir kaplan kaşı."
"Kaplan kaşı mı?" Jooan merakla sormuştu.
"Evet, aslında ben bir kaplan tarafından canlı canlı yenmiştim."
Cein'in sesi düz ve duygusuzdu. Ancak, o kader anının olayları kafasında canlıydı.
Gecenin geç saatleriydi.
Dersten sonra eve gidiyordu ki evlerinin yakınındaki ara sokakta ailesiyle karşılaştı.
Cein'i görene kadar birbirleriyle sohbet ederek gülümsüyorlar ve kahkahalar atıyorlardı. Sonra herkes sustu.
"Cein, dersten mi dönüyorsun?"
Cein'in annesinin ağzından bir şeyler çıkması biraz zaman aldı. Kendi oğlunun yanında garip hissettiği aşikardı.
"Akşam yemeği yemek için gidiyorduk. Neden bize katılmıyorsun?" Babası zoraki bir sesle sormuştu.
Cein, babasının aslında gelmesini istemediğini anlayabiliyordu. Birkaç yıl önce olsaydı imayı anlayamayan cahil bir çocuk gibi teklifi memnuniyetle kabul ederdi.
"Ben, şey... Ailemle aram kötü olduğundan değil. Sadece biraz garip." Cein, diğerleri ona ciddi gözlerle bakarken kendisini böyle savundu.
Daha sonra, erkek kardeşini doğurduktan sonra işe dönmeyi planlarken annesinin ona hamile kaldığını anlattı. Hamileliğini öğrendiğinde hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Mutluluk gözyaşları değildi bunlar, hüzün gözyaşlarıydı. Ona göre Cein, gereksiz bir çocuktu.
"Kardeşimin kabul edilmediği tıp fakültesine bile girdim. Ah, bana bir bak... Konuyu nasıl da dağıtıyorum. Her neyse!"
Onu doktor yapmak için erkek kardeşini sonsuz desteklerine boğan beyaz yakalı, şirket çalışanı olan ebeveynlerini anlatmaya devam etti. Buna rağmen, kabul edilmekte başarısız olmuştu. Diğer taraftan Cein, ebeveynlerinden hiç destek almadan başarmıştı. Ama tıp fakültesine kabul edildiğini ailesine açıkladığında, erkek kardeşi için suçluluk hissederek Cein'e ilgisiz bir cevap vermişlerdi.
"Öyle mi? Bu iyi. Aferin sana." Cein, çocukları müthiş başarılar elde ettiği zaman ebeveynlerin verdiği normal tepkiyi almamıştı.
"Her neyse, ailemle birlikte ara sokaktaydım. Bu, bir kaplanın ortaya çıkıp beni canlı canlı yuttuğu zamandı."
Cein, tam da kendisi kaplan tarafından mideye indirilirken annesinin erkek kardeşini nasıl arkasına çektiğini oldukça canlı bir şekilde hatırlıyordu. Bu, onun için gerçeğin farkına vardığı kritik bir andı. Yıllardan beri reddettiği o gerçek. Ebeveynlerinin sadece erkek kardeşini sevdiği gerçeği. Bu gerçeğin yasını tutmaya bile fırsatı olmadan, kaplan onu yalayıp yutmuştu.
"Ama bir şey yolunda değildi, anlarsınız ya. Kaplanın beni küçük parçalara ayırıp çiğneyeceğini sanmıştım. Ama onun yerine, beni bir bütün olarak tek lokmada yuttu. Sanırım her kaplanın kendine özgü bir yeme şekli var."
Böylece Cein, hızlıca kaplanın midesine indi. Küt sesiyle sert bir yüzeye vurmadan önce, yemek borusunun içinden geçti. Ayağa kalktı ve kendini garip şekilde geniş bir yerde buldu.
"Mide hakkında bilmeniz gereken bir şey, içeri alınan yemek kadar genişlediği. Ama onun midesi... bizimkinden daha büyüktü. Şey gibiydi... çok ferah. Sanki devasa bir odanın içinde gibiydim."
Cein hatırı sayılır bir süre o karanlık yerde kapana kısılmıştı ve bazen orada olduğunu unutuyordu. Ancak ara ara guruldadığı zaman, canavarın midesinde olduğunu hatırlıyordu. Tam da Cein oradan nasıl çıkacağını merak ettiğinde, ayağının yanına bir şey düştü. Parçalara ayrılmış bir insan cesediydi.
"O yere düştüğünde gerçekten şok olmuştum. Kaplan cesedi birçok defa çiğnediği için parçalara ayrılmıştı. Kendi gözlerinizle görmeniz lazım. Ben..."
Dehşete düşmüştü. İşte o zaman Cein, bir kaplan tarafından yutulduğu belasının aniden farkına varmıştı. Ceset ayağının yanına düşene kadar bazen sadece rüya gördüğünü düşünüyordu. Bu, Cein'in çılgına dönmüş biçimde yardım istemesine neden oldu. Kaplanın midesinin duvarları olduğunu düşündüğü yere yumruklarıyla vurdu ve onu rahatsız etmek için defalarca zıpladı. Ama bütün çabası boşunaydı. Birkaç saat sonra ayağının dibine başka bir ceset düştü.
"Onu düşünmek bile bende kusma isteği uyandırıyor. O zamanlar kustuğumdan değil tabii."
Ama doğrusu, kusmuştu. Cein kendini kötü hissetmiş ve midesinin içindekileri dışarı çıkarmıştı. Ta ki bir gürültü duyana kadar.
Kaplanın, başka bir kaplana homurdanma sesiydi.
DEVAM EDECEK…
_____________________
Orijinal Kaynak: HYBE_STORIES
Türkçe Çeviri: starshine, glow, histheory, lumi @ BTSTurkey
Kontrol: glow, Kıleyır @ BTSTurkey
Çeviriyi almak ve başka bir yerde paylaşmak YASAKTIR.